Hollanda etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Hollanda etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

1 Ocak 2011 Cumartesi

2010'da tribünleri kimler doldurdu ?

Bill Turianski'nin haritaları meşhurdur bilirsiniz . Bilmeyenler buraya bir göz atsın. Geçtiğimiz sezon seyirci ortalaması en yüksek 52 takımı rakamlarla verilmiş bu haritada . Ortalama sınırı 29.000 seyirciden tutmuş Bill. Bu rakamı aşan 52 takımın içinde Türkiye'den bir tek Fenerbahçe var. Yeni stadıyla gelecek sene G.Saray'ın da bu listeye gireceğini umut ediyorum . Şampiyon her zamanki gibi 16 takımla Almanya'dan . İlginçtir Almanya'dan Kaiserslautern ve İngiltere'den Newcastle United ile Derby County geçtiğimiz sezon bir alt ligler olan Bundesliga II ve Championship'te mücadele etmesine rağmen listeye girmeyi başarabilmişler. Portekiz takımı Benfica bir önceki sezona oranla seyirci sayısını % 40 arttırırken , İtalyan devi Milan'ın seyirci rakamları 2010'da % 28 gerilemiş. Juventus listede bile yok . Resme tıklarsanız ayrıntılı görebilirsiniz ...

15 Ekim 2010 Cuma

Kareler...

Ruud Gullit ile Cruyff'un aynı formayı terlettiğini bu fotoğrafı görene kadar bilmiyordum . O zamanlar Gullit'in lüle saçlarından eser yok tabi ki .Güzel bir foto , resme tıklarsanız daha iyi olur hani ...
Bu resimde de George Best 1968 yılında Avrupa'da yılın futbolcusu ödülünü Bobby Charlton ve Denis Law ile birlikte Sir Matt'in elinden alıyor. Fotoğraftaki ilginçlik, ödül olarak kaşık-bıçak çatal setinin göze çarpması . Acaba bunlar altın mı diye düşündüm birden .Foto siyah beyaz olduğu için anlaşılmıyor . Altın değilse bu nasıl bir ödüldür yahu :) diye düşünmeden edemiyorum . George Best sayısı belli olmayan sevgilileriyle kullanmış mıdır bunları acep ?

26 Temmuz 2010 Pazartesi

Gio bırakır ...

Gider ayak Dünya Kupası'nı semalara kaldırsaydı onun için muhteşem bir final olacaktı . Nasibi Uruguay'a attığı muhteşem golmüş. O kendi tayfasının son adamlarından biriydi. O da bıraktı . Giovanni van Bronchorst da göz yaşlarını yeşil çimlere dökenlerin arasına karıştı. Yarın bir gün o da teknik patron olarak karşımıza çıkarsa şaşırmamak lazım , adamda fazlasıyla tecrübe mevcut...

26 Nisan 2010 Pazartesi

"Das Phantom" emekli oluyor ...

Roy Makaay'dan bahsedildiği zaman genelde aklıma ilk gelen Deportivo yılları oluyor . İspanyol takımında attığı akla ziyan golleri ve olmazı olur yapan harika bitirişleri ile Hollanda'nın yetiştirdiği en büyük futbolculardan birisi oldu kendisi . Milli forma altında fena işler yapmadı ama ne şanstır ki Kluivert, Bergkamp ve Van Nistelrooy gibi adamların inanılmaz formda oluşları onu hep ikinci plana itti . 35 yaşındaki Makaay defansları uyutup, durup dururken fileleri bulmasından dolayı Hayalet lakabı ile tanınıyor. Futbola so noktayı koyduğunu söylemiş Feyenoord'lu Makaay. Şimdi taksın kasetleri ve ulen ne goller atmışım be zamanında desin artık...

23 Mart 2010 Salı

Non-Flying Dutchman : Dennis Bergkamp

Futbol dünyası ona “Non-Flying Dutchman, Iceman, Dutchmaster, Bergy ve Dennis The Menace” lakaplarını yakıştırdı. Fakat en çok göze çarpan ismi “God” oldu. Tanrı anlamına gelen bu yakıştırma aslında son derece dini inançlarına bağlı olan Bergkamp’ı bir hayli rahatsız etse de onu izlemeye gelen çoğu taraftarın sırtında 10 numaralı God forması vardı. Topu kontrolü, pasları, son vuruşları ve driplingleriyle Hollanda futbolunun göze çarpan en keskin simalarından birisi oldu Dennis Nicolaas Maria Bergkamp. Dennis Bergkamp 10 Mayıs 1969 yılında Amsterdam’da doğdu . Ailesi de tam bir futbol manyağı olduğu için çocuklarına hayranı oldukları Manchester United’ın İskoç futbolcusu Denis Law’un ismini verdi . Hep nüfus idaresi bizim buralarda yanlış yapacak değil ya , nüfusta yanlışlıkla ismi Dennis (çift n’li)olarak kaydedildi . 12 yaşında ülkenin en büyük futbol ocaklarından birisi olan Ajax ile tanıştı. Onu Ajax’a kazandıran isim Sarı Fare Johan Cruyff idi .Ajax’ın formasını resmi olarak giydiğinde 17 yaşındaydı ve o sene 14 kez takımda görev aldı . 1987 yılında o zamanın Kupa Galipleri Kupası finalinde Ajax’ın Lokomotiv Leipzig takımını devirdiği maçta yedek olarak sonradan oyuna girdi ve bu onun ilk başarısıydı .
Ertesi yıl takımının değişmez ismi oldu ve 1986 – 1993 yılları arasında 1 Lig , 1 Uefa Kupası ve bir de KNVB Kupası kaldırdı , 3 kez gol kralı oldu . Hollanda’nın parlayan yıldızı , zamanın futbol merkezi Serie A’nın ilgisini çekti ve 1993 yazında takım arkadaşı Wim Jonk ile beraber Inter’e transfer oldu . 12 milyon pound’a Inter’e transfer olduğunda Lentini’den sonra dünyanın en pahalı futbolcusuydu . Fakat İtalya’da renkli anıları pek fazla olmadı desek yeridir . Çünkü Çizme’nin o zamanlar revaçta olan sert ve katı futboluna alışmakta zorlandı . 50 maçta attığı 11 gol İtalyanları tatmin etmedi . Maliyetinden dolayı beklentiler fazlaydı ve İtalyan medyası onun oyunundan dolayı kıyasıya eleştirdi . Hatta İtalya’da haftanın en kötü futbolcusu (Donky of the week)ödülü haftanın Bergkamp’ı olarak değiştirildi ve bu durum onu fazlasıyla üzdü ve strese soktu . Mutsuz geçen 2 yıllık İtalya macerasından sonra Arsenal imdadına yetişti . Arsenal menejeri Bruce Rioch ısrarla Hollandalı’yı takımına katmak istedi ve bu ısrarının semeresini Gunners yakın gelecekte fazlasıyla görecekti . Bergkamp kendisine daha çok yakışan ada futbolunun ilk 6 haftasında golle buluşamadı . 7. maçında golle tanıştığında Arsenal’in efsane forveti Ian Wright ile birlikte mükemmel bir uyum yakaladı . Bergkamp’ın ada futboluna transferi bir başka açıdan çok önemliydi . Meşhur Heysel faciasından sonra İngiltere topraklarına ayak basan ilk star futbolcuydu . Üzerine ölü toprağı serpilmiş Arsenal’i canlandıran da yine Hollandalı oldu. Bergkamp en güzel yıllarını Arsene Wenger ile yaşadı . 1997-98 sezonunda Wenger’in forvet arkasında (supporter diyoruz şimdi) verdiği görev ile Arsenal’i resmen uçurdu. Günümüzde bile İngiltere’de çoğu kişi onu adaya gelen en iyi yabancı futbolcu olarak değerlendirir . Bergkamp uzun boyu ve güçlü yapısına kıvrak bileklerini de ekleyince tadından yenmez bir futbolcu oluyordu . Hele 2002’de Newcastle’a attığı gol var ki , tam bir zeka ürünüydü . Aşağıda bir izleyin derim . Çalımı yiyen Dabizas’ın rüyalarına karabasan olarak hala girdiğini iddia ediyorum .

Bergkamp’ın ada başarılarının Avrupa mücadelelerine yansıdığını pek söylemeyebiliriz. Ajax ve Inter’de oynarken ulaştığı UEFA zaferinin üçüncüsüne G.Saraylı futbolcuların penaltılarının engel olduğunu unutmayalım . Bergkamp’ın milli takım kariyeri boyunca kupası bulunmuyor ama yaşadığı çok tatlı anıları var . İlk kez 1990 yılında İtalya’ya karşı milli formayı giyen Bergkamp’ın ilk büyük turnuvası EURO 92 oldu.Burada Van Basten ile forveti paylaşan Bergkamp’ın Hollandası , yarı finalde şampiyon Danimarka’ya penaltılarla elendi . Bu maçta Bergkamp birisi penaltı atışları olmak üzere iki gol atmıştı . 94 Dünya Kupası’nda Şampiyon Brezilya’nın az daha canını yakıyordu fakat maç 3-2 Brezilya’nın lehineydi . EURO 96’da yine elenen taraf portakallar olmuş , Denis Bergkamp ancak 1 gol atabilmişti . 98 Fransa Dünya Kupasında Arjantin’e attığı gol klasiklerden birisi olmuştur. Frank De Boer’ in nerdeyse 60 m.lik pasını ustalıkla kontrol etmiş , Ayala’yı bakkala göndermiş ve topu tavana takmıştı hatırlarsanız . En son EURO 2000’e katılan Bergkamp kendi ülkesinde favori gösterilmelerine rağmen yarı finalde penaltı atışlarında İtalya’ya engel olamamıştır.
2002 Dünya Kupasına katılmayı çok istemiş ama gidememiştir. Bunun sebebi sakatlığı değil herkes tarafından bilinen meşhur uçuş fobisidir. Japonya ve G.Kore’de ki turnuva için Bergkamp’ın saatlerce uçması gerekmektedir. Uçuş korkusunun kökenlerinin 1994 Amerika Dünya Kupasına dayandığı söylenmektedir. Milli takım uçağında futbolcularla beraber uçacak gazetecilerden birisi uçağın bekleme nedeni olarak bomba ihbarı olduğunu söyleyince Bergkamp o günlerden beri uçaktan ve uçmaktan nefret eder , uçuş fobisi başlar . Onun bu uçuş korkusu Arsenal ve Milli takımın uzak deplasmanlarından alıkoyar . İngiltere’de bile Bergkamp’ın sürekli trenleri kullandığı çok iyi bilinir. Uçma korkusuna hitaben ona Non-Flying Dutchman lakabı yakıştırılır.Arsenal yıllarına geri dönecek olursak ; o her zaman sahada arkadaşlarının en güvendiği isimlerden birisi olmuştur . Onun sahadaki varlığı Henry ve arkadaşlarını hep ihya etmiştir. Hatta hemşosu Overmars sahada sürekli topa ona atmasından dolayı bazen kalaylanmıştır .
Evli ve 4 çocuk babası olan Bergkamp 20 yıllık profesyonel hayatına 2006 yılında nokta koymuştur. Son veda maçı harika görüntülere sahne olmuş , bir çok Arsenal taraftarı o müthiş günü unutamamıştır. Emirates stadının ilk açılış maçında eski takım arkadaşları ve Johan Cruyff’lu -Van Basten’li Ajax, portakal forması giymiş 54.000 taraftarın önünde oynamış ve göz yaşları içinde Bergkamp son defa yeşil sahalara futbolcu olarak ayak basmıştır.
Hollandalı Bergkamp 2008 yılında antrnörlük kurslarına başvurmuş , sonrasında Johan Neeskens ile beraber Hollanda B takımını çalıştırmıştır .Şu anda Ajax’ın miniklerini yetiştirmekle meşgul olan Dennis Bergkamp o eşşiz futbolu ve cin gibi oyunuyla bana bu postu yazmayı mecbur kılmış ve bugün bile onu yaadeden , hatırlayan , özleyen ve benim gibi onun gibisi gelmedi diyen bir çok futbol aşığını kendisine hayran bırakmıştır.

29 Aralık 2009 Salı

Van der Sar'a süresiz izin !

39 yaşındaki Van der Sar futbolunun son demlerinde United ile beraber yaşayabileceği tüm güzel anları yaşadı . Schmeichel'dan sonra Ferguson'un ilacı olmuştur dediğimiz Hollanda'lının karısı Anne marie van Kesteren beyin kanaması geçirmiş ve durumu da iyi değil(miş). Ferguson Hollandalıya süresiz izin vermiş , ne zaman istersen gel diye .Hayatın gerçekleri diyelim artık . Kesin bilinmez ama , şu saatten sonra kalecilik filan yapmaz diye düşünüyorum . Kaleye geçse de United ona güzel bir jübile yapar , eldivenleri asar . Büyük konuşmayalım ama , böyle bir durumda kafaya futbol girer mi ki hiç ?

8 Aralık 2009 Salı

Büyük adam olmak !

Süperstar bir babanın evladı olmak ona hiç yük bindirdi mi bilmem , fakat futbol kariyeri boyunca soyadından rahatsız olduğunu bir kaç kez belirttiğini biliyoruz. Formasında Jordi ismini kullandı , ben benim-babam da babam ! dedi fakat çoğu zaman babasının yüzü suyu hürmetine kariyerinde herkese nasip olmayacak iki kulübün formasını giydi . Babası sihirbazdı ama bildiği tüm numaraları oğlundan esirgemiş olmalı . Jordi hep düz bir adamdı öyle de kaldı . Ona dair hatırladığım en cafcaflı son şey, 2001 Uefa finalinde Alavez formasıyla son dakikada Liverpool'a karşı beraberlik golünü atmıştı ve maç uzatmalara gitmişti . Şimdilerde 35 yaşında ve Malta'da Valletta formasını giyiyor . Nereden nereye . Futbolda torpil olur mu olmaz mı tartışmasına verilebilecek örneklerden birisidir Jordi . Babası Ajax'ın başındayken oğlu altyapıdaydı .Barcelona'nın başına geçen Cruyff evladına da kıyak çekmiş , Barça formasını giydirdi . Nerden aklıma geldiyse işte, futbolda ne kadar çabalarsan çabala yetenek denen cevherin farkı yarattığını görüyoruz. Irsi değil bazı şeyler . Kimbilir Sarı Fare Cruyff'un torunlarında dedelerinden kalan pırıltılar görülür belki de. Ama yetenek başka bir şey be !

9 Kasım 2009 Pazartesi

Tüküren Lama Rijkaard !

1990 Dünya Kupasında Rijkaard okkalı bir şekilde Voeller'in kelleyi yıkayıp yağlamıştı hatırlarsanız. Peki Hollandalıyı bu kadar kızdıran şey neydi ? Aslında Rijkaard Voeller'e maçta iki kez tükürmüştü . İlki isabet etmemiş , ikinci denemesinde tutturmuştu . Maç esnasında Voeller ve Rijkaard bir çok ikili mücadeleye girdi . Arada çıkan tatsızlıkta Hollandalı sarıyı gördü ; bu duruma gıcık olan Rijkaard , ilk denemesini yapmış fakat başarılı olamamıştı, çünkü ıskaladı ! Almanya'nın kazandığı bir frikikte hafiften gerginlikler oluşmaya başladı. Almanya'nın frikiği kullanmasından sonra oluşan pozisyonda Hollanda kalecisi Van Breukelen ile mücadeleye giren Voeller penaltı umuduyla kendini yere attı . Alman futbolcuya göre bu hareket kaleci ile çarpışmayı engellemek için yapılan masumane ve tedbirli bir hareketti . Hollandalılar Voeller'i artiz (!) olmakla suçladı tabiki. Bir kaç dakika sonra Voeller'e iyice gıcık olan Rijkaard , Alman futbolcunun hem kulağını çekti hem de ayaklarına bastı . Sonuç : İkisi de çıkan gerginlik sonucu oyundan atıldı . Rijkaard madem atıldım , o zaman gemiler iyice yakılsın dedi ve o meşhur enstanteneyi futbola hediye etti . Alman basını Rijkaard'a "Lama" lakbını taktı . Maç içinde oluşan gerginliğin ırkçı ibarelerden dolayı oluştuğu da söylendi . Fakat iki taraftan da böyle bir açıklama yapılmadı . Şimdi ikisi de bu olaya gülüp geçiyorlar ve ikisi de halen iyi bir dost .


*Son resim için Schumy'e teşekkürler...

3 Kasım 2009 Salı

Forvet dediğin Suarez gibi olmalı ...

Luiz Suarez ismini en yakın transfer döneminde sık sık duyacağınıza emin olabilirsiniz. Uruguay'lı forvet bu sezon Eredivisie'de oynadığı 12 maçta şimdiden 16 gol attı . 18 takımlı Hollanda Liginde şu an itibariyle tam 12 takımın ligde attığı gol sayısından fazla gol atmış bir adam kendisi. Ajax'ta 3. sezonu ve Ajax formasıyla 76 maça çıkmış ve toplamda attığı gol 55 . Suarez canı sıkıldıkça gol atıyor anlayacağınız ve yaşıda henüz 22 . Uruguaylılar ondan önümüzdeki sezonda büyük bir transfer bekliyorlar , çünkü ülkesindeki popüleritesi Forlan ve Lugano'yu geçmiş durumda. Euro 2008 öncesi Uruguay ile yaptığımız hazırlık maçında iki gol de bize sallamıştı hatırlarsanız. Teknik , bitiricilik, asist , kafa vs...Her şey var adamda. Bizimkiler paraları deli gibi saçacaklarına böylelerine saçsınlar razıyız. Şimdi alalım o zaman diyenleri duyabiliyorum. Ajax Suarez'den epey ihya olmayı ümit ediyor , anca Fener(!) alabilir bu adamı fakat Fenerbahçe'ye de yedirmezler büyük ihtimal . Gözünüz bu adamda olsun, gerçekten çok iyi forvet ...

12 Ekim 2009 Pazartesi

Kupaların Efendisi : SEEDORF

Milan Serie A'da geçtiğimiz haftalarda sefilleri oynamaya devam ederken , Seedorf'un çırpınışlarını izlemek te insan bir burukluk veriyor gerçekten . Gol pozisyonu bulmakta zorlanan Milan'ın bir şeyler yapmak için oynayan tek futbolcusu gibi geliyor gözümde . Açık konuşayım , biraz duygusalca fakat en sevdiğim Hollandalı futbolcuların içinde Seedorf'un ayrı bir yeri var . Milan'da oynayan en kariyerli adamdır kendisi . Her futbolcuya 5 CL finali görüpte 4 kez kupayı kaldırmak kolay kolay nasip olmaz. İkisi Milan'da, diğerleri R.Madrid ve Ajax'ta olmak üzere 4 kupası var Seedorf'un . İstanbul'da Liverpool'a verdikleri o unutulmaz maç 5'ten etmiştir Surinamlı'yı . Ekstradan kazandığı 2 Kıtalararası Şampiyonlukları da unutmamak lazım .
Ajax'ta profesyonel olarak forma giyen en genç futbolcu olma payesi onun elindedir. 16 yaşında formayı kapmış , ve bitmek bilmeyen enerjisiyle orta sahayı şenlendirmiştir. İkili mücadelelerdeki başarısı yetmiyormuş gibi , tekniği de asla küçümsenemez . Kademe gerisine pas atmaya bayılır. Abileri Rijkaard önderliğinde kariyerinin ilk CL Şampiyonluğuna 95 yılında ulaşmıştır . Ajax akademesinin yetiştirdiği en nadide adamlardan birisidir .
Ajax'taki muazzam yıllarından sonra çoğu kimse onun Sampdoria ile anlaşıp 1 sene oynadığını hatırlamaz bile. Vites düşürmüş gibi görünse de , bu 1 senelik ilk yurt dışı deneyimi İspanyol devi Real Madrid için bekleme salonu olmuştur . Real Madrid'de oynarken A.Madrid'e 45m.den attığı füze hala şimdi izlerken bile içimizi titretir . Roberto Carlos Madrid'deki en iyi kankası olmuştur. 98 yılında Juventus ile oynanan finalde nerdeyse ciğerlerini patlatmış deli danalar gibi koşmuştur. Finale gelene kadar yaptığı işleri Madridliler hala takdir eder .
Inter yılları biraz kayıp gibidir . Futbolcu değirmeni Inter'in bir türlü oturmayan kadrosunda tam da umduğunu bulamaz Seedorf. Hakan Şükür'ün takım arkadaşı Seedorf diye aklımıza kazınmıştır o yıllar . Inter ve Milan arasında geçen futbolcu takaslarında o da yerini almış ve artık Milan'ın orta sahası ona emanet edilmiştir. Inter'de geçen savruk ve düzensiz kadronun tam tersine Milan'ın sağlam iskeletli ve tutarlı kadrosunda yer bulmak onun işini kolaylaştırmıştır. O dönemde esen Juventus fırtınasını bir başka CL finalinde söndürmüştür Seedorf'lu Milan . Juventus'un Serie A Şampiyonluğu Milan'ın final başarısıyla sönmüştür o sene. Finalde penaltı kullanmaz Seedorf . Penaltı vukuatları çoktur. Euro 96'da ve Bursa'da Türkiye'ye karşı atamadığı penaltılar onu pek üzmüştür .
Milli takımın değişmez adamıydı öncelerden. Ama kulüplerde oynadığı topu milli takımda sergilemiyor diye Hollanda basını epeyce eleştirmiştir Surinamlıyı . Hatta Van Basten portakalların başına geçtiğinde Seedorf’u azletmiştir milli takımdan bir süreliğine . 2008 yılında Van Basten’den dolayı Portakallarda bir daha oynamayacağını bildirmiştir kendisi .
Milan’da keyfi yerindedir. Ne de olsa en çok CL finalini burada yaşamıştır . Yunanistan’da oynanan Liverpool finaline gelene kadar çıkardığı maçlar takdire şayandır . Gattuso , Pirlo ve Kaka’nın yanında hayatının futbolunu çıkardı . Özellikle Manchester United ile oynanan maçlarda İngilizleri silip süpüren adam olmuştur . 4 çocuğu var Seedorf’un . Kardeşleri de profesyonel futbolcu . Sosyal etkinliklere katılmaya bayılır . Kaka gittikten sonra pili bitmiş gibi görünen Milan’ın orta saha yükünü Chelsea’ye transferi yattığı için eski topunu oynamayan Pirlo ile birlikte çekmeye çalışıyor bugünlerde. Eski tadı olmadığı için Milan’ın , o da arada kaynayıp gidiyor işte. Gelsin Türkiye’ye , bizim gençlere sahada 3-4 km fark atmasın ben de adam değilim . Severim Seedorf’u ….

*** Evde internet sorunluydu , bugün hallettim ; o arada blogu özlemişim . Bu postu daha önceden yapmak istemiştim . Milli hezimetten sonra nasip oldu. Terim üzerine ufak ta olsa bir şeyler yakında yazarız. Yazık oldu , kara kıtada ay-yıldız olmayacak ...

12 Eylül 2009 Cumartesi

Büyüklerin kıçından ayrılma !

Rijkaard & Wesley Sneijder
Seedorf & Nigel de Jong
John Heitinga & Overmars
Patrick Kluivert & Rijkaard