30 Eylül 2009 Çarşamba

Jovetic sahneyi alır ...!

12.33 km...19 yaşındaki Fiorentina'lı Stevan Jovetic'in dünkü Liverpool maçında koştuğu mesafe . Dün Liverpool'a attığı gollerle artık dönüşü olmayan bir yola girdi genç yıldız. Fiorentina onu geçtiğimiz sezon 7 milyon pound'a Partizan'dan almıştı . Şimdiden fiyatını 3'e katladı . Futbolcular için bazı dönüm maçları vardır ki , artık hayat artık eskisi gibi olmaz. Dün gece onun gecesiydi ve Jovetic geleceğini bu maçla şekillendirecek bir anlamda. Bundan böyle Jovetic için transfer dedikodularının çok duyulacağı günler yakındır. Yaşına başına göre sağlam bir fizik ve hoş bir tekniğe sahip bu genç adamın izlenmesi gerekiyor ekran başında....

29 Eylül 2009 Salı

HD'ye gel !

İngiltere'deki stadların çoğunda büyük ekranların olduğunu gözlemlemişsinizdir . Maç oynandığı sırada , aynı zamanda maçı stadda ekranlardan da izleyebilme şansınız var . Yani golü kaçırma derdiniz yok. Pozisyon ofsayt mı değil mi , top çizgiyi geçti mi geçmedi mi sorularının cevabını anında stadda alabiliyorsunuz. Tabi maçı canlı canlı izlerken gözünüz sürekli bu ekranlara kayabilir , şahsen benim sıklıkla kayardı . Hele hele böyle bir ekran sözkonusu ise . Arsenal'in mekanı Emirates'te ekran olayı son derece kusursuz. Adamlar bir futbol stadyumunda olabilecek dünyanın en büyük HD ekranını kale arkasına yerleştirmişler . 12'ye 6m. büyüklüğünde devasa bir görsel şölen. İngilizler maç keyfinin tadını doyasıya çıkarmak için her inceliği düşünmüş . Arsene Wenger'in bile gözü kaymıyorsa bizde adam değiliz. Aynı ekranı bizim stadlarda düşünemiyorum . Emin olun stadın yarısı maçı bırakır , HD'ye dalardı . Hele hele hakem kararlarından sonra ortaya çıkacak cümbüşü hayal bile edemiyorum ...

Zirveye çıkmak !

Real Madrid'in bu seneki transferleri Cristiano Ronaldo, Kaka, Benzema, Xabi Alonso, Albiol, Granero, Arbeloa ve Garay yarın R.Madrid forması altında Marsilya'ya karşı ilk Şampiyonlar Ligi maçına çıkacaklar . Maç öncesi stadın yanında bulunan Torre Europe'nin tepesine çıkıp eski CL kupasıyla en güzelinden pozu çakmışlar . Barnebau arkadan müthiş görünüyor . Ronaldo'nun kelleyi kesip photoshop'ta kendi resmimi montajlayacağım , havamız olsun biraz ... :)

28 Eylül 2009 Pazartesi

Arda'nın çalımları

Yabancı bir futbol dergisinde okumuştum . Aynen şöyle diyordu , Zinedine Zidane her antreman sonrasında tek başına sadece ve sadece top kontrolü için tam bir saatini ayırıyordu. Bahsettiğimiz adam Fransa ve Dünya futbolunun gördüğü en büyük ikonlardan birisi . Top kontrolüne neden bu kadar önem verdiğini sorduklarında , aynen cevabı şöyleydi . "Günümüz futbolun en temel özelliklerinden birisi topa rakipten daha çok fazla sahip olmak ; bunun için önce topu yakalamayı öğrenmek zorundasınız . Bu işte kusursuz olmak zorundasınız . Benim burada hata yapmamam lazım ki , top bana gelmeden önce neler yapabileceğime bir an önce karar verebileyim . Top bana geldiğinde daha pratik olmak zorundayım . Onun için burada fazla vakit harcamamalıyım . Futbol artık eskisi gibi yavaş değil , daha hızlı düşünmek ve oynamak zorundasınız ." Zizou'nun bu sözlerini okurken ona olan hayranlığım bir kez daha tavan yaparken , onun futbol felsefesinin günümüz gerçekleriyle ne kadar da örtüştüğü gerçeğini görmeden edemedim.
Türkiye'de bir gerçeği göz ardı etmemek lazım . Evet , Arda bu ülkenin en rahat adam geçen ve topla en yumuşak oynanayan futbolcularından bir tanesi . Özellikle bu sezon futbol anlayışını pozitif yönde daha geliştirdiği de malum . Fakat Arda'nın maçlarını son 2 senedir özellikle gözlemleyen birisi olarak söylemem gereken bir nokta var , belki sizler de fark etmişsinizdir. Özellikle Eskişehirspor maçında daha da dikkatimi çekti . Arda sahip olduğu çalım atma ve pas yeteneklerini tam anlamıyla yapıcı ve seri olarak kullanamıyor . Sahip olduğu yetenekler Türkiye'de göze hoş gelmekte ama sadece Türkiye'de . Bunu söylerken bana itiraz da edebilirsiniz . 7 hafta geçmiş bir ligde yaptığı asistlerin bizleri yanıltmaması gerektiğini düşünüyorum .
Arda bu sene takımı gerçekten çok sahiplendi ve takıma kaptan olarak çok şeyler vermek istiyor . Fakat onun bu hırsı bazı pozisyonlarda sağlıklı düşünememesine sebep oluyor . Ayağında gereğinden fazla top tutuyor , hem kendini yoruyor hem de rakip savunmanın yerini çabuk almasına olanak tanıyor. Arda'nın klasik çalımlarından birisi hepimizin bildiği gibi , kanatta ilerlerken birden durması ve rakibin ters tarfına girip, içeriye orta yapması . Bu hareket zamanında Hasan Şaş'ın favorilerindendi ve futbol hayatının sonlarına doğru onu çok yuhalattı . Çünkü birden ilerlerken durması ve etrafında duraklaması , takımın hızını kesiyor ve rakibin saniyeler içinde yerini almasını sağlıyordu. Futbolu basit oynamak ve seri oynamak ayıp bir şey değil . Modern futbol bunu gerektiriyor zaten . Günümüz futbolunun kahramanları hızlı hareket edip hızlı düşünebilenler arasından çıkıyor . Premier League'in gözde olmasının sebeplerinden birisi de bu . İngiltere'de topu ayakta tutma süresi ortalama 1,3 saniye imiş . Türkiye'de bu rakam 3 hatta 4'lere kadar çıkabiliyor. Bu yüzden Arda'nın ligimizde gözde olması çok manidar . Onun ileride muhtemelen Avrupa'da oynayacağını düşünürsek , zorlanacağını görmek için müneccim olmaya gerek yok . Arda'nın Messi ile kıyaslanması Arda'ya değer kattığı gibi bana biraz da saçmalık gibi geliyor . Bugün Messi dünyanın en iyi futbolcusu ise , sebebi sürekli dikine doğru ilerlemek istemesi ve gol bölgesindeki adamları mümkün olduğunca çabuk görmesi . Arda tam anlamıyla bu özelliklere sahip değil fakat daha iyi olabilir. Ben Rijkaard'ın Arda'yı Messi ile kıyaslamasından özellikle bu yüzden kaçındığını düşünüyorum .
Postun girişine Zizou ile başlamamın sebebi de , yetenekli insanların yeteneklerini sabitleştirme ve seriye bağlama adına , bıkıp usanmadan çok çalışmaları gereğiydi . Arda öğrenmeyi seven ve kendindan daha fazlasını verecek yetide bir insan . Rijkaard ile çalışması büyük bir şans . Ben Arda'nın 3 -5 kişiyi çalımlayıp gol atma veya gol attırmasından ziyade , hızlı ve seri pas organizasyonlarının içinde yer alıp golle buluşan bir isim olmasını daha çok tercih ediyorum . Şimdinin futbol anlayışı da insanı buna zorlamakta zaten . Takımını hızlı oynatan ve hızlı oynatmayı alışkanlık haline getirmiş bir Arda özellikle bu ülkeye çok şeyler kazandıracak . Avrupa'da dikiş tutturması için Arda'nın (yana) çalım sevdasından vazgeçmesi gerekiyor ...

27 Eylül 2009 Pazar

Galatasaray 1 - 1 Eskişehirspor (27.09.2009)

Canı bugün futbol oynamak istemeyen Kewell ile sol beke zımbalanan Uğur Uçar'ın Cimbom'un kimyasını bu maçta bozduğu gayet açık . Kewell'ın yerine giren Aydın varmıydı yokmuydu siz karar verin . Bir kanadı kırık Galatasaray , kişilikli ve uzun Es Es defansına ikinci yarıda şişirme top servisi yapınca yaratıcılıktan uzak bir futbol ortaya çıktı . Rıza Çalımbay dersine iyi hazırlanmış ve pozisyon kısırlığı yaşasa da rakibinin pas trafiğini tam anlamıyla bozmadı ama azalttı . Dikine oynamayı seven G.Saray'ı yan top paslarına zorladı . Top Cimbom'da gözükse bile , vakit ve süreç Es Es'in lehine işledi . Mehmet Topal ve Mustafa Sarp'ın orta sahadaki çalışkanlığı her ne kadar hoş görünse de , rakip defansı delme ve arkaya pas atma olayı hep Arda'ya biniyor . Bir süre sonra Arda oyundan düşüyor . Oysa Arda bu sezon parladığı maçların çoğunda Ayhan ile birlikte önemli işler yaptı . Ayhan büyük ihtimalle geri dönecek , Sarp ve Topal ikilisinden birini kulübe bekliyor . Eskişehirspor prese presle karşılık verince G.Saray'ın rüyadan uyanması gerektiğini hatırlattı . Aslında G.Saray'ın kötü bir futbol sergilediğini söyleyemeyiz . Bu maç bile 3 puan ile sonuçlanabilirdi . Eskişehir'in golü Hakan Balta'nın bahtsızlığından kaynaklandı biraz da . Fakat bir bakıma puan kaybedilmesi iyi oldu , uzun maratonda ufak çaplı şoklar takımı diri tutar ve sorumluluk sahibi yapar . Lige erken başlayan ve erken form tutan takımların 15 ve 20. haftalarda genelde sekteye uğradıkları tecrübeyle sabit . Önemli olan G.Saray'ın heyecanını diri tutması ve kadro derinliğini iyi kullanabilmesi . Sanki biraz heyecanını yitirmiş bir takım vardı sahada . Asıl bundan sonra zor bir süreç ve yoğun maç trafiği Cimbom'u bekliyor . Son olarak , Keita'yı ve o tuhaf çalımlarını izlemek ayrı bir keyif. Lakin onun bu oyunu doğal olarak rakibi daha sinirli ve saldırgan yapıyor . Keita kendini sakatlamak için çok uğraşıyor , her daim çalım atmaması gerektiğini ve zorunlu yerlerde basit oynaması gerektiğini bilmek zorunda . Kaptırdığı toplar arkadaşlarını oyundan düşürüyor . Bir adamından da içinden geçilmez hani ...
Maç fotoğrafları için TIKLA

Glen Johnson

Liverpool şu oyuncuyu almakla harbiden iyi bi iş yaptı . Milli takımda da Liverpool'da da müthiş futbol oynuyor . Torres ,Kuyt ve Gerrard'dan sonra Liverpool'da keyif alınacak başka bir isim . Glen Johnson kendi kanadını öyle bir kullanıyor ki hayran olmamak elde değil. Vücut fizik zaten muhteşem , kondüsyonu canavar . Bir aksilik olmazsa Afrika'da yazın İngiltere'nin parlayan güneşi olur . Dikkatlle izleyin derim bu adamı ...

26 Eylül 2009 Cumartesi

Defans mı ? Hani nerde ?

Daum : Vay, Şifom benim sen büyüdün de takım mı yönetiyon , bize yamuk yaparsan alnını karışlarım , bilesin ...
Şifo Mehmet : Göreceğiz hocam , son dakikada size bir sürprizim var!

İsmini koyalım şunun adına . Son dakika golünü gördükten sonra kimse Fenerbahçe ballıydı filan demesin. Antalyaspor'un son dakikada yediği golü halı saha maçında yesen cinayet sebebi. Nice kontralar gördükte böylesini ilk defa görüyorum . Semih'in golünde defans yapan yegane adam kaleci Polat'tı. İpini koparan Fener sahasındaydı , savunma hak götüre . Şike yapsan bile böyle gol yemezsin ; Mehmet Özdilek'in temiz bir sopa çekmesi lazım savunmaya . Bir fiske de ona vurmak lazım bu defans kurgusuyla ...

Amerikan malı !

95 yılında G.Saray'a geldiğinde , itiraf etmeliyim , işte şimdi ayvayı yedik , bu Amerika'lı da neyin nesi dediğimi çok iyi hatırlıyorum . O zamanlar benim için Amerika'da oynanan futbol ilkel olduğu gibi, futbolu hobi olarak gören bir grup Amerikalının hafta sonu eğlencesi olarak baktığı bir etkinlik gibiydi . Hala da Amerikan futbolu hakkında ,hızla yükselen gelişimine rağmen , silemediğim ön yargılarım mevcuttur . İşte böyle bir ülkenin kalecisi Hayrettin Demirbaş ile birlikte G.Saray'ın kalesini koruyacaktı . Amerika'dan bir kaleci transfer etmek kimin aklıydı acaba ? Greame Souness yönetimindeki G.Saray , Saunders'ın müthiş füzeleriyle ağır aksakta olsa gidiyordu bir şekilde. Zaman geçtikçe çoğu G.Saray'lının takdir ettiği bir bir Amerikalı oldu gözümüzde . Özellikle Türkiye kupası performansı ve müthiş refleksleri ile 1 sene oynadığı G.Saray'da unutulmazların arasına girdi Brad Friedel . O zamanlar Friedel 24 yaşındaydı .

Greame Souness sonraları Liverpool'da fazla forma şansı bulamayan Friedel'ı unutmamış ve 2000 yılında Blackburn'e getirmişti . Blackburn'de 8 sezon geçiren Brad geçen sezon Aston Villa'ya transfer oldu ve halen Aston Villa'nın da 1 numaralı kalecisi ve şu anda yaşı 38 . Aradan 14 sene geçmiş ve dünyanın en gösterişli liginin saygın bir takımında kalecilik yapmaya devam ediyor . Brad Friedel EPL'de üstüste forma giyme rekorunu elinde tutuyor ve tam anlamıyla penaltı canavarı . Premier League'in en çok forma giyen kalecilerden birisi olduğunu da hatırlatalım . İstikrar kelimesini bu adama ithaf ediyorum ...

24 Eylül 2009 Perşembe

Adidas mı Nike mı ?

Adidas ve Nike'ın futbol sektöründeki hegemonyası tartışılmaz olduğunda çoğumuz hemfikir. Gecenin bir vakti Nike-Adidas tercihinin ne alemde olduğunu görebilmek açısından, Avrupa'nın önemli Ligleri ve Türkiye'yi de dahil ederek ufak çaplı bir araştırma yaptım . Bu iki firmanın Avrupa'nın en gözde kulüplerini ele geçirdiği malum . 3 büyükler bu sezon Beşiktaş'ın da katılımıyla Adidas'a emanet . Adidas'ın borusu özellikle anavatanı Almanya'da ötüyor . İngiltere'de sadece Liverpool ve Chelsea kulüplerini kapan Adidas'ın İtalya'daki tek temsilcisi Milan . Nike Almanya'da pazarı ele geçirme yolunda önemli adımlar atmış durumda. Umbro kendi vatanında liderliği kaptırmıyor. Fakat genelde çoğu kulüp farklı sponsor firmalarla ortaklık halindeler . Hatta adını daha öncelerden hiç duymadığım bir çok markayı keşfettim bu küçük araştırmada. İspanya ve İtalya'da bu tuhaf markalar cirit atıyor. Genel anlamda bu iki büyük firma büyük takımları kapmış , diğerleri irili ufaklı diğer markaların eline düşmüş. Bu arada bizim ligde 3 takımı giydiren Lescon'un hangi ülkeye ait olduğunu merak ediyorum . Bilen varsa paylaşsın bir zahmet . Bu arada görünüm aşağıdaki gibi ...

TÜRKİYE
Adidas : (5)Galatasaray, Fenerbahçe, Beşiktaş , Sivasspor, Kayserispor
Nike : (4)Trabzonspor , İstanbul B.B. , Ankaraspor , MİLLİ TAKIM
Puma : (3)Eskişehirspor, Bursaspor , Antalyaspor
Lotto : (3)Gençlerbirliği , Ankaragücü, Kasımpaşa
Lescon : (3)Denizlispor , Diyarbakırspor , Manisaspor
Diadora : (1)Gaziantepspor
İNGİLTERE
Umbro: (7)Manchester City, Sunderland, Blackburn Rovers, Birmingham, West Ham, Hull City, MİLLİ TAKIM
Nike: (4)M.United, Arsenal, Aston Villa ,Fulham
Le Coq Sportif : (3) Stoke City , Wolverhampton , Everton
Adidas :(2) Chelsea , Liverpool
Puma :(1) Tottenham
Reebok : (1) Bolton
Errea : (1)Burnley
Vandanel : (1) Wigan
Canterbury: (1) Portsmouth
ALMANYA
Adidas : (7) Bayern Münih , Hamburg , B.Leverkusen , Schalke , Wolfsburg , Nürnberg, MİLLİ TAKIM
Nike : (5)B.Dortmund , W.Bremen, Freiburg , H.Berlin ,Mainz
Puma : (2) Hoffenheim , Stuttgart ,
Jako : (1)E.Frankfurt
Lotto : (1) Mönchengladbach
Under Armaour : (1) Hannover
Reebok: (1) Köln
Doyoufootball : (1)Bochum
İTALYA
Lotto : (3) Fiorentina , Udinese , Palermo
Kappa : (3) Sampdoria, Roma , Siena
Errea : (3)Parma ,Bari , Atalanta
Nike : (2) Juventus , Inter
Macron : (2)Bologna , Cagliari
Legea : (2)Catania , Livorno
Puma : (2) Lazio , MİLLİ TAKIM
Adidas : (1)Milan
Asics : (1) Genoa
Givova : (1) Chievo
Diadora : (1) Napoli
İSPANYA
Puma : (3)Tenerife ,Valladolid,Villareal
Adidas : (3)Real Madrid ,Real Zaragoza ,MİLLİ TAKIM
Joma : (2)Sevilla, Getafe ,
Umbro : (2)A.Bilbao ,Malaga
Nike : (2)Barcelona , A.Madrid
Kappa : (1)Valencia
Reial : (1)Mallarco
Lotto : (1)Depotivo La Coruna
Uhlsport : (1)Espanol
Uda : (1)Almeria
Astore : (1)S.Gijon
Diadora : (1)Osasuna
Slam : (1)Santander
Legea : (1) Xerez

Yardım !

100.yıl forması

Bu sene 100.yılını kutlayan takımlardan birisi de İtalya'dan Bologna . 4 Ekim'de Genoa maçında sahaya bu formayla çıkacakmış Di Vaio'nun takımı . Yüzüncü senenin hatırına sadece 1909 adet üretilmiş. Forma pazarda ucuza satılan gömlekler gibi bir hava uyandırdı bende . Göğüs cebine cigara koymalı. Şortta rahmetli dedemin donları gibi sanki . Bir de TV'de görmek lazım ...

23 Eylül 2009 Çarşamba

Sensiz olmuyor be blogger !

Bloglara erişim sorunu yüzünden blog olayından yavaş yavaş soğumaya başlıyordum . Üstüne üstlük bizim apartmandaki bağlantı kablolarındaki sorun yüzünden iyice kafayı yemek üzereydim ki bu sorunu bugün itibariyle hallettim. Bırakayım şu blogu diyorum ,ama olmuyor olamıyor işte . Alışkanlık olmuş bir şekilde ,bir şeyler karalamak hoşuma gidiyor; her şeye rağmen yola devam , blog olayına devam ...

18 Eylül 2009 Cuma

Kara şimşek

Yeni Adidas adiPure II . Reklam gibi oldu . Adamlar yapıyor kardeşim , seviyorum ben bu Adidas'ın ayakkabılarını . Hele siyah renge bayılırım , en asil renktir kanımca . Yakışır futbolcunun ayağına . Yeni nesil pembesinden tut , turuncusuna kadar bir yığın ayakkabıyla haşır neşir oldu. Nedense katıyım ben bu ayakkabı olayında, futbolcu dediğin siyah giymeli .Kaka ve Lampard bunu giyeceklermiş , yakışır koçlara ...

Ne sabır küpüymüşsün be Semih !

Hani Fenerli değilim ama , göz göre göre şu adamın kulübede çürümesine, yanlış teknik adamların yanlış tertiplerinde harcanmasına içim elvermiyor . 15-20 dakikalık topçu mu bu yahu ? Ne zaman yetti gayri ulen ! deyip patlayacağını çok merak ediyorum . 3-4 maç üstüste 90 dk. oynasa , kimseye pabuç bırakmayacak adam gibi golcü resmen kendisi . Kaç maçı ipten aldı varın siz hesap edin . Hayret ki hayret , efendiliğinden midir , peygamber sabrından mıdır adamın sesi soluğu çıkmıyor bir kere olsun . Oynatılmayan adamı Avrupa ne yapsın ? Altın yumurtlayan tavuk , bir gün mevta olacak ya , işte o zaman pek yazık olacak ...

17 Eylül 2009 Perşembe

Sirtakiyi biz yaptık !

Son ana kadar nedense maç CNN Türk'te yayınlanabilir diye bekledim . Ancak CNN'den nasibimiz maçın bir kaç dakikalık özet görüntüleri oldu . Digitürk paketinde TNT zaten yok . Uzun uzadıya bir şeyler söylemek yersiz. Arda olmadan da maç kazanılabiliyormuş . Rijkaard'ın adamları zor rakiplerle oynamadı diyenler için daha kimlerle oynasın demek geldi içimden sanki. Yok rakip Elano'ya asist yapmış, sıradan bir şut rakibe girmişmiş , bu Pana'da kimmiş teranelerini duyar gibiyim . Hakkını vermek lazım bu Cimbom'un . Geniş kadronun nimetlerini hissediyorsunuz işte şöyle maçlarda . Yunanlıları kendi evlerinde yenmek en güzeli ...

13 Eylül 2009 Pazar

Sevinelim biraz !

İngiliz Daily Mail gazetesi , dünkü M.City-Arsenal maçından sonra buram buram intikam kokan Adebayor'un gol sevincinden sonra , adada geçmişte hafızalardan silinmeyen gol sevinçlerinden bir buket sunmuş . Blogda paylaşayım istedim , güzel arşiv olurlar . Yukarıdaki fotoğraf 1999 yılında Liverpool'un ikon futbolcusu Robbie Fowler'a ait. Bu sahne hepimizin bildiği gibi klasiklerden oldu ve Fowler ezeli rakibi Everton'a golünü attığı zaman , Everton kalesinin yanında kokain çeker gibi yapıp , ezeli rakiplerine attığı golü keyfe çevirdi . Yaptığı bu hareket ona 60.000 pound ve 4 maça patladı . Fowler savunmasında , bu hareketi bilinçli olarak onu "keş" olmakla suçlayan Everton taraftarlarına hediye ettiğini söyledi . Yanılmıyorsam bu hareketi sembolize eden Fowler t-shirtleri o zamanlar bir hayli satmıştı .
İngilizlerin haşarı çocuğu Gascoigne, 1998 yılında Rangers forması giyerken Celtic maçında attığı golden sonra tribünlere gidip, flüt çalan bir adam tasviri yaptı . Katolik Celtic taraftarları için bu hareket onları kızdıracak politik ögeler taşıyordu . Gazza'nın bu hareketi kendi kulübü Rangers'ı bile kızdırmış ve Glascow Rangers 20.000 pound ile Gazza'ya faturayı kesmişti . IRA sempatizanları tarafından gelen ölüm tehditleri de bu işin bonusuydu .
Everton'lu Tim Cahill geçtiğimiz sezon oynanan Portsmouth maçında attığı golden sonra kelepçe işareti yapmış , 6 yıldır kodeste olan kardeşi Sean'a attığı golü hediye etmişti . Bu hareket maçın önüne geçmiş , Everton yönetimi sıradan bir gol sevinci olduğunu söylemiş ve fazla abartılmaması gerektiği yönünde beyan vermişti .
City oyuncusu Stephen Ireland 2007 yılında Sunderland'a attığı golden sonra şortunu aşağı indirmiş ,Superman logolu donunu taraftara göstererek güzel şeyler(!) ima etmeye çalışmıştı . İngiliz Futbol Federasyonu bu harekete ceza vermemiş fakat ihtar çekmişti . Böyle kepazelikler EPL topçusuna yakışmaz, adam gibi sevin ulen tarzından bir şeydi ..:)
Eski Arsenal'li Paul Merson 1993 yılında Tottenham ile oynanan FA Cup yarı finalinde , arkadaşı Tony Adams golü atınca rakip takım taraftarlarına dönmüş ve fondip yapan bir ayyaş gibi yaparak "böö" demişti . Bu basit hareket Tottenham taraftarlarının sinir kat sayısının tavan yapmasına yetmişte , artmıştı bile ...

Liverpool'un yeni forma reklamı

Liverpool 17 yıldır Carlsberg reklamı taşıyor göğsünde . Formayla özleşmiş , yapışık ikizler gibiler Liverpool forması ve Carlsberg. Londra kökenli uluslararası banka Standard Chartered basmış parayı , 80 milyon pound'a 4 yıllığına anlaşmış Liverpool ile . 2010 yılının 2.yarısında Liverpool'un yeni reklamı yukarıda gördüğünüz reklam olacak . Kırmızı formanın üzerine beyaz fontlamı döşerler , ne yaparlar merak ettim bu mavi karakterli yazıları . İngilizler titizdir , güzel halleder böyle ayrıntıları . Önemli olan Benitez'in memnuniyeti . Transferde bu sezon cimri davranan George Gillett bu parayla ekonomik açıdan son derece ferahlayacaklarını söylemiş ve transfer mevsiminde Benitez'i sevindireceklerini ima etmiş . Biradan hayır gelmedi , banka derman olsun Benitez'e ...

Bu ne kin Adebayor ?

M.City - Arsenal maçını izlerken gözüm doğal olarak eski Arsenalli Adebayor'un üzerindeydi . Sanki hayatının maçını oynar gibiydi . Çizgiden top çıkardı , defansta kimseye kafa topu vermedi ,eski arkadaşlarını çalıma dizdi ve maçın ikinci yarısında kafayla eski takımının filelerini havalandırdı . İşte attığı o golden sonra onu görmeliydiniz. Rakip ceza sahasından nerdeyse 80 metre kadar koştu ve Arsenal taraftarlarının önünde gol sevincini sinir bozucu bir şekilde kutladı . Arsenal taraftarı resmen çılgına döndü . Maç içinde Van Persie'nin yanağını patlattı , sarıyla kurtuldu . Tek kelimeyle bu maç için hazırlanmış , Arsenal'e bilenmişti . Bu nasıl bir kin , nasıl bir konsantrasyon görmeliydiniz . Arsenal'den ayrılırken bu adama ne yaptılar da bu kadar çılgına dönmüş merak halindeyim ...

12 Eylül 2009 Cumartesi

Galatasaray 3 - 0 Beşiktaş (12.09.2009)

Beşiktaş sahaya 11'ini sürdüğünde bir G.Saray'lı olarak , Mustafa Denizli ne tür bir cinlik içinde acaba diye merak ettik . Kaptanlık pazu bandının Serdar Özkan'ın kolunda bile olması enterasandı . Ekrem ve Yusuf farklı pozisyonlardaydı ve Nihat'ta tek başına evlere şenlikti ! Yedek kulübesinde oturanlar Manchester maçı için bekletildi galiba (!) . Kaleci Rüştü eski hocası Rijkaard'ı görünce dizlerinin bağı çözülmüş olmalı ki , Sarp'ın kafası filelerle buluştuğunda şaşkınları oynuyordu . Arda golün ortasını yaptı ve sonrasında , yeter hocam valla yorgunum , benden bu kadar ! bakışlarını atmıştı yerini Elano'ya bırakırken . G.Saray 1-0 'dan sonra Beşiktaş'ı oynattı . Süper transfer (!) Tabata'nın yan pasları ve Serdar'ın direği yalayıp yutan topları Beşiktaş'ı daha gösterişli yaptı genelde.
G.Saray çok mu kötü oynadı yoksa bilerek mi Beşiktaş'ın oynamasına müsaade etti muamma . Fakat Baros'un attığı ilk gole kadar Beşiktaş G.Saray'ı sahasına hapsetmişti . Futbol tuhaf bir oyun gerçekten ; kötü oynayan G.Saray ikinci golü bulduktan sonra Kartal'da ne moral bıraktı ne de huzur. Yusuf'un şutunda Arjantin'li Franco'nun planjonu bile moral bozmaya yetiyordu . G.Saray Mehmet Topal ve Mustafa Sarp ikilisiyle fazla yaratıcı değil ve Ayhan'ın ortadaki yokluğu bariz hissediliyor . Bu yüzden pozisyon bulma konusunda aslında zorlandı sarı-kırmızılı takım . Kaleci Franco ve Sabri bu maçın kahramanı oluyorsa ve maçta 3-0 bitiyorsa Beşiktaş adına düşünülmesi gereken çok şey var demektir . Usta ayakların maçın kaderiyle ne kadar oynadığını bu maçta bir kez daha gördük . Spikerin bugün adını fazla zikretmediği Arda'nın kavisli gol korneri ve topu sade lakin etkili dokunuşlarıyla kıvama sokan Kewell'ın son goldeki asisti futbol bu kadar mı basit ve güzel oyananır be mübarekler dedirtti bana. Bu arada iki Çek Baros ve Sivok'un ağız dalaşı hemşo hemşoyu gurbette ... özdeyişini hatırlattı :) .Cimbom kayıpsız yoluna devam ediyor , fakat milli futbolcuların yorgunluğu açık ve netti . Perşembe günü Yunanistan'da alınacak olumlu bir galibiyet taşları tam anlamıyla yerine oturtur. Beşiktaş'a gelince ; Salı günü İnönü'de United ile berabere kalsın bu bile takımın üzerindeki kötü bulutları bir nebze olsun dağıtmaya yeter . Her geçen gün Mustafa Denizli'nin aleyhine işliyor . Cimbom taraftarlarının Mustafa Denizli , Şampiyon yap bizi ! tezahüratı sırasında Denizli'nin yüz ifadesini görünce itiraf etmeliyim ki birazcık onun adına üzüldüm ... (Maç fotoğrafları için TIKLA)

Büyüklerin kıçından ayrılma !

Rijkaard & Wesley Sneijder
Seedorf & Nigel de Jong
John Heitinga & Overmars
Patrick Kluivert & Rijkaard

11 Eylül 2009 Cuma

100.yıl Dortmund

Borussia Dortmund bu sene 100. yılını kutluyor . Onlar da bu senenin yüzü suyu hürmetine 100.yıl forması yapmışlar . T-shirt gibi bir şey olmuş fakat idare eder , yalnız ortadaki reklam sırıtmıyor fakat rengini beğenmedim, alışamadık hala galiba şu mora ...

Çizgiyi aşmak...

Bu kızlara yan bile bakılmıyor !

Alman kızları futbolda ezici bir şekilde dünyayı ele geçirmiş durumda. Önceki gün yapılan Avrupa Şampiyonasında finalde İngilizlere 6 tane sallayarak kupayı aldılar . En son düzenlenen Dünya Kupasında finalde Brezilya'yı da yenmişlerdi Çin'de . 2011 Bayanlar Dünya Kupası da Almanya'da olacak , orada da kendi seyircisinin önünde dalgasını geçerler büyük ihtimal . Resmen tekel olmuş bu kızlar . Bunların sistemini incelemek lazım ... :)

10 Eylül 2009 Perşembe

Büyük adamsın Capello !

Bazı teknik adamlar vardır ; futbolculuğu dönemimde bir teneke kupa dahi kaldırmayıp , teknik direktörlüğünde muazzam başarılar yakalamıştır . Büyük çoğunluğu ise futbolculuğunda ortalığı kasıp kavurmuş fakat teknik adamlığı boyunca türlü fiyaskolar yaşamıştır. Ve türüne az rastlanır adamlar vardır ki , onlar hem futbolculuğunda hem de takımın başında tam bir kupa canavarı olmuştur . İngiltere milli takım teknik direktörü Fabio Capello da son gruba girenlerden doğal olarak .
Kariyeri boyunca yönettiği her takımı şampiyon yaptı Capello . Futbola 1964 yılında şu anda Serie C1/B'de oynayan Spal takımında başladı ve oradan hemen Roma'ya transfer oldu . Roma'da İtalya Kupasını kazanan Capello burada futboluna çok şeyler kattı ve doğal olarak İtalyan devi Juventus'un dikkatini çekti ve Siyah beyazlı formayı üzerine geçirdi 70'li yıllarda . Juventus kariyeri boyunca 3 İtalya Şampiyonluğu yaşadı . 80 yılında futbola Milan formasında futbola veda etti ve emekli olmadan önce bir şampiyonlukta burada yaşadı .
İtalya'nın gözde oyuncularından birisiydi ve 32 kez milli takım forması giydi . Milli forma altında İtalya'nın tarihinde ilk kez İngiltere'yi Wembley'de 1-0 yendiği maçta golü atan futbolcuydu . Bu onun için tatlı bir anıydı , aynı stadda yıllar sonra rakip takımın 1 numaralı adamı olacağından bihaberdi .
Teknik direktörlük kariyerine Sacchi'nin yerine geçerek Milan'la adım atan Capello , Milan'ın anlı şanlı altın tarihinin yaşandığı ve Milan'ın ortalığı toz duman attırdığı yıllarda takımın başındaydı .
Hollandalı Van Basten, Gullit ve Rijkaard onu döneminde idol oldu.
Milan başarıları daim devam etmedi tabi , güzel yılların ardından yeni bir deneyim, zor bir görev onu bekliyordu ; çünkü İspanyol devi Real Madrid ile anlaştı 96 yılında. 1 senelik İspanya macerasının getirisi İspanya Şampiyonluğu oldu . Roberto Carlos, Predrag Mijatović , Davor Šuker, ve Clarence Seedorf isimleri yine Capello'nun sayesinde futbol dünyasına kazandırılmıştı . Bu bir senenin ardından tekrar Milan'a döndü fakat Serie A'yı 10.sırada bitiren Milan, kariyerinin en kötü dönemini ona yaşatmıştı . 2006 yılında tekrar Madrid görevi onu bekliyordu hatırlarsanız. Real Madrid'ı Barcelona hegomanyasından kurtarıp tekrar şampiyon yaptı Capello . Fakat buna rağmen kovulmaktan kurtulamamıştı.
Milan başarısızlığının ardından Roma'nın başına geçen Capello yine burada yapacağını yaptı ve yıllar sonra Roma'ya Scudetto'yu (Serie A Şampiyonluğu) getirdi . Batistuta'nın zirve yaptığı dönem Capello dönemiydi .
Roma şampiyon olduğu dönemde şimdi olduğu gibi borç yükü altındaydı . Haliyle Capello buradan tatlı anılarla ayrılarak, fazla kalmadı . Juventus boştaki Capello'nun üzerine balıklama atladı hemen . İki şampiyonlukta burada geldi . Juve'de katı tarzından dolayı bazı önemli oyuncularla ufak çaplı sorunlar yaşadı . Juventus'un Serie B'yi şike skandalları yüzünden boylaması da ona çatmıştı . Fakat o takımı zirvede bırakmıştı .
Bugün hepinizin bildiği gibi İngilizlerin başında olan Capello geldiği günden beri takımın başında çıktığı 18 maçta 14 galibiyet 2 de mağlubiyet aldı . Takımın çehresi oldukça değişti . İngilizler ona son derece saygı duymakta ve özellikle futbolcular ondan çok korkmakta . Çünkü disiplinden zerre taviz vermeyen Capello'nun her dediğini harfiyen yapmak zorunda olduklarını hissediyor futbolcular . Owen ve Beckham Afrika'da yer almak için onun iki dudağından çıkacak kelimeye bakıyor . Grup maçlarını kayıpsız atlatan İngilizler onun her gittiği takımı şampiyon yaptığını gördüklerinden neden olmasın sorusunu kendilerine çok sormaktalar şu sıralar . Doğrusu bizler de bu soruyu sormaktan kendimizi alamıyoruz Capello sayesinde ...