27 Şubat 2009 Cuma

İtalyanlar

Milan ve Fiorentina UEFA'ya elveda dedi . Kaptan Maldini emekliliğine aylar kala son Avrupa maçını da oynamış oldu . Güzel bir kariyer ama , tatmin etmeyen bir son . Milan'ın tek hedefi artık gelecek sene CL'ye katılabilmek . Inter , Roma ve Juventus'u da hesaba katarsak Udinese dışında İtalyanlar için Avrupa da bu sene şimdilik işler hiç te iyi gitmiyor . Hepsi de elenirse her zaman rastlanmayacak bir tablo karşımıza çıkacak . İtalyanlar'ın namusu Udinese'ye kalacak gibi ...

Son 16

26 Şubat 2009 Perşembe

Ruh !

Maça besmele ile başlayalım dedik , Bis dedik , kalakaldık . Gol yeriz diyordum ama bu kadar erkenini de hiç ummuyordum . Yavaştan maça ısınalım dedik , Topal'ı da saha dışına aldık . Ulen bu takım adam gibi boy abdesti almadan mı sahaya çıktı , nedir bu bahtsızlık demeden edemedik . Her şeye rağmen Mehmet Topal'ın yerine Kewell'ın oyuna girmesi hayırlı bir iş oldu . Arda , Lincoln ve Kewell üçgeninde yapılan verkaçlar oyunun ve topun bizim lehimizde olmasını sağladı . Aslına bakarsanız bu gecenin özeti dolaylı da olsa Türkçe'nin sihiridir. Bülent Hoca kendisine şimdiden hatırı sayılır miktarda kredi getiren bu maçta Türk oyuncuları öylesine kafalamış ki , hepsi bir yerine iki koştular . Arda şu sazı eline aldı mı bir başka oluyor . Arda'nın ve Kewell'ın akıllara ziyan gollleri öylesine güzel bir zamanda gelmişti ki soyunma odasına yenik gitmemek oldukça hoştu . İki farklı öne geçtikten sonra coşkun ama bir o kadar da tedbirsiz futbolun getirisi kalp çarpıntıları ve tırnak yeme alışkanlığı oldu . Malesef biz Türklerin kriz masası yok , her maçımızda illaki korku tünelinden geçmemiz gerekiyor . Bu yüzden efsanelerimiz bolca . Garantili ve tedbirli olmayı ne zaman öğreneceğiz hala bilmiyorum . Sabri'nin son dakika golü kaymaklı kadayıftan daha lezzetliydi . Daha düne kadar üç adım koşmayıp ,Kocaeli'ne destan yazdıran Sabri'nin Bülent Hoca'nın tornasından çıkıp bu maçta kendi efsanesini yazması Sabri için diriliş oldu .
Bülent Korkmaz bu ülkenin milli takımlar ve kulüp düzeyinde ecnebilerle en çok maç yapan futbolcularından birisi . Haliyle kendi bünyesinde biriktirdiği inanılmaz bir tecrübesi var . İlk sınavında sırıtmaması ve yerinde hamleleri tamamen bu tecrübenin eseridir . Takıma bir dinamizm getirdiği bir gerçek . Önemli olan bu tecrübelerini sağlam temellere oturtup istikrar sağlaması . Onu kolay günler beklemiyor ama en azından sabırlı olunursa gelecekte güzel günler bekliyor . Bu arada , Meira Bülent'in ve taraftarın kafasında şekillendirdiği oluşumda yer alabilecek bir futbolcu görüntüsü vermiyor . Sezon sonunda bir an önce gönderilmeli . Ayrıca sizi bilmem ama De Sanctis'te gönüllerden düşmeye başlıyor . Galiba Cimbom'un aradığı adam değil . Bundan sonraki rakip Hamburg . O maç için , o günlerin şartlarının nasıl oluşacağını ve ne olacağını bilmeden yorum yapmak anlamsız olacak . Tek söylenebilecek , Almanya'da deplasmanda olmayacağımız ...

Topun canı vardır dedik !

CL 2.TurMaçları (25.02.2009)

Chelsea 1 -0 Juventus
(Dk.12 Drogba )
İtalyanlar nerden çattık bu İngilizlere demiştir dün geceden sonra artık . Uzun süredir ortalarda görünmeyen Drogba'nın kendisini ve o gol sevincini özlemişiz doğrusu . Bu 1-0 harbiden gıcık bir skor , hele İngilizlere karşı alınmışsa daha da gıcık . İkinci maçta Juve'nin duvarı delebilmesi için bir taraflarından iyi ter akacak .
Sportin Lisbon 0 - 5 Bayern Münih
(Dk.41-55.Ribery,57.Klose,84-90Toni)
İlk maçlar sonunda kafası en rahat takım Bayern oldu . Porto dışındaki diğer Portekiz takımlarının performansları pek te iç açıcı değil . Bu arada maçtansonra Bayern sevinç ritüeli bir hayli enterasandı . Sporting niyetine cenaze namazı kıldılar sanki ...
Real Madrid 0 - 1 Liverpool
(Dk.82 Benayoun)
Liverpool artık tam anlamıyla bir turnuva takımı nasıl olurmuş onu gösteriyor bizlere . Benitez vatandaşlarına haince bir tuzak hazırladı . Onca emek, onca para , onca gösterişten sonra elenmek çok koyar Real'e . Liverpool taraftarı şimdiden rövanş maçında meşhur şarkılarını söylemek için kaşkollarını hazırlamışlardı bile ...
Villareal 1 - 1 Panathinaikos
(Dk.66 Rossi / D 56 Karagounis)
Panathinaikos aslında bu kadar rakip arasında çekebileceği en güzel kurayı çekti ve İspanyollar ateşe attı . Atina'da vatan millet Atina'yı oynar , kolay kolay ellerine geçen tur fırsatını kaçırmazlar gibime geliyor ....

24 Şubat 2009 Salı

CL 2.TUR MAÇLARI - (24.02.2009)

Lyon 1 - 1 Barcelona
( Dk.7 Juninho - Dk. 67 Henry )
Gecenin en güzel karelerinden birisi . Henry gol sevincini koca stadda tek başına yaşıyor sanki . Lyon Juninho'nun müthiş golüyle öne geçti . O ne goldü öyle be ! Barça'nın kendine gelmesi lazım artık, Henry takıma hayat verdi . Nou Camp'ta kesecekler hesabı büyük ihtimalle . Tur İspanyolların kanımca ... Inter 0 - 0 M.United

Çakalca sırıtmış Ferguson . İstediğini aldı büyük ihtimalle . 0-0 aslında gıcık bir skor, her an elinde de patlayabilir fakat Old Trafford'da büyük ihtimalle dalga dalga sömürür Inter'i . Hiç bir şey belli değil fakat , bu adam gülüyorsa vardır bir bildiği . İkinci maç Mourinho ve Ferguson'un taktik savaşı olacak .
Athletico Madrid 2 - 2 Porto
(Dk.3 Maxi Rodriguez , Dk.45 Forlan -Dk.21 ve 75 Lisandro Lopez)
Kaleci Helton'un inanılmaz hatası Athletico'yu bir farklı öne geçirmişti . Tatminkar bir skor olmasa da o beraberlik golünü yemeyecekti Madrid. Porto allem etti kallem etti , yeterli bir skorla ülkesine dönüyor .Avantaj haliyle Porto'da .Tribünlerin şu coşkusuna yazık olmuş....

Arsenal 1 - 0 Roma

(Dk.36 Van Persie )

Fabregas ve Adebayor'dan yoksun Arsenal'in pek tadı yok gibi .Bu sene hissedilir biçimde gol kısırlığı çekiyorlar . Her şeye rağmen tek farklı galibiyet iyi bir skor bence . Roma İtalya'da Arsenal defansını geçebilmek için epeyce uğraşacak . İngilizler gene canına okuyacak galiba İtalyanların ...

23 Şubat 2009 Pazartesi

Kader penaltısı

Baros atsaydı dün o penaltıyı , belki de herşey ittire kaktıra da olsa süt liman olabilirdi . Ama olmayınca olmuyor işte . Penaltı kaçırmak kötü bir duygu , gerekirse bir penaltı yüzünden Dünya Kupası bile avcunuzdan uçabiliyor . Kim kızabildi ki Baggio'ya Brezilya karşısında . Futbol olduğu sürece penaltılarda bir şekilde kaçacak elbet . EURO 2008'de az mı ağlatmadık Hırvatları . Kezman'ın penaltısı tüm ibreleri değiştirmemiş miydi? Konumuz penaltı kaçırmak . Benim hatırlayabildiğim kadarıyla bir kulübün kaderini ters yüz eden , şampiyonluktan eden en ünlü penaltı Miroslav Dukic'e aitti . Bu benim şahsi fikrimdir . Çünkü hala unutamam o yılları . Nasıl oldu peki ? 1993-94 sezonunda Deportivo La Coruna öylesine muazzam bir performans gösteriyordu ki ligin son haftasına kadar Barcelona ile çetin bir mücadelenin içine girmişti . Ligin son haftasında rakip Valencia idi . Barcelona ise Sevilla ile oynuyordu . Barcelona'dan güzel haberler geliyordu , çünkü Sevilla 2-1 öndeydi . Fakat Riazor'da Deportivo'nun tüm çabalarına karşın gol sesi yoktu . Dakikalar ilerledikçe , stres artıyor ve üstüne üstlük diğer taraftan Romario'nun beraberlik golü de gelince puanlar eşitleniyor ve bu durumda averajla Şampiyonluk Barça'nın eline geçiyordu . Sadece bir gol yetiyordu Deportivo'ya . Maçın bitimine saniyeler kala Riazor'da sevinçle karışık büyük bir endişe ve heyecan fırtınası yaşandı . Çünkü Deportivo penaltı kazanmıştı . İyi de bu kritik penaltıyı kim atacaktı ? Takımın penaltıcısı Donato idi . Fakat o da sahada yoktu . Bebeto ise bu penaltı atışına cesaret edemedi, oralardan uzaklaştı . Takımın liberosu Yugoslav Dukic koydu topu noktaya . Herkes o kadar heyecen içindeydi ki futbolcuların çoğu dönüp bakamıyordu bile . Peki ne oldu ? Evet penaltı kaçtı , top kalecinin ellerindeydi . Bütün stad sessizlik ve çaresizlik içinde olan biteni seyretmiş ve ardından son düdük çalmıştı . Maç 0-0 bitmiş ve koca bir sezon son saniyede kaçan bir penaltıyla heba olmuştu . Tarihinde ilk kez Şampiyon olacaktı Deportivo ,ama olmadı işte. Gözyaşları birbirine karışmıştı . O an tarih olmuştu , tabi Dukic'te . Neyseki 94-95 sezonunda gelen Şampiyonluk o acı seneyi unutturmuştu . Ama dedik ya , o an tarih olmuştu artık ...

Gençlik güzel şey be !

Takıma el atmak ...

Çoğu kişinin onayladığı bir isim . Ama aslına bakarsanız teknik adamlığı pek te parlak değil . Erciyes'in başındayken Kupada G.Saray'ı elemişliği var .Bir kupa finali . Sonra ne oldu , dramatik bir düşüş . Bülent'in Erciyes'inden şimdilerin unutulmuş kaleci Orkun'u miras kaldı G.Saray'a . Bursaspor'da barınamadı. G.Birliği başkanı Cavcav şimdi onu bir kez görse sopayla kovalayacak kadar kinlenmiş . Yuvaya geldi , büyük takım emanet edildi ama eline saatli bombayıda aldı . Cengaver Bülent vericek gazı, şişecek Cimbom ilk başta büyük ihtimalle . Vizyon misyon ne alemde vallahi bilmiyorum . Biz onu sahaların cengaveri diye tanıdık . Ama bu iş başka iş . Dönülmez bir yola girdi kaptan . Yerliler neyse de , yabancılarla nasıl bir uyum yaşayacak gerçekten soru işareti . Bismillah demeden bir Bordeaux sınavı var karşısında . Seviyorum seni kaptan , fakat kafamdaki soru işaretlerine bir türlü engel olamıyorum . Hadi hayırlısı ...

22 Şubat 2009 Pazar

Turkcell Super Lig 08-09 : 21.Hafta

Ezilmek, büzülmek ...

Yuhh ....! Ohaaa ! .......Hatta Çüşşş ! Bu kelimeler maçı özetler gibime geliyor . Cimbomun geçen sene koca sezonda yediği gol sayısı 23'tü ve geçen sezonda ligin en az gol yiyen takımı G.Saray olmuştu . Kalecisiyle, savunmasıyla saçma sapan boyutlarda yol almaya devam eden bir takım var karşımızda. En çok saçmalayan ise Herr Skibbe . Bir büyük takım bukelamun gibi renkten renge şekilden şekile girip istikrarsızlık abidesi olmamalı . Yenilmek ve ezilmek . Farklı şeyler ikisi de . İkincisi oldu bugün . Göstere , göstere , bağıra , bağıra Sami Yen 'de tarih yazdırıldı Körfez'e . Emin olun Bordeaux maçından sonra bu maçı çantada keklik gören bir yığın futbolcu vardı sahada . Sabri'nin başına buyruk çıkışları , orta sahanın uyuşukluğu , ve forvet hattının leyla oluşu . İnanın şu anda sokakta futboldan zerre çakmayan kıytırık bir adam bile bu Nonda'dan daha çok sahayı dolanır ve topa dokunur. Skibbe ölüm fermanını yazdı ayrıca . üşşş - bejjj - iki formatında kendi pimini çekti . Hagi'de maçı izleyenler arasındaydı . Bir değişiklik daha tribünden kulübeye olsa ne olurdu sanki . Ah Skibbe eli yüzü temiz , naif bir adamsın ama bu takıma small geldin be . Güççük tabir edilen takımların böyyükleri yenmesi hoş bi şey . Ama böylesi kanımıza dokundu yahu . Şu an merak ettiğim tek konu Sivas şampiyon olabilecek mi acaba...

CARRINGTON - Şaheser !

The Trafford Training Centre - Kısa adıyla Carrington - Manchester United'ın antreman sahası . Dünya devi Manchester United'ın nasıl bir ortamda çalıştığını hep merak etmişimdir . United öylesine güzel bir tesis inşaa etmiş ki, kulübün hiç bir zaman kolay kolay futbolcu sıkıntısı yaşamayacağına emin olabilirsiniz. Carrington'da tam 14 tane futbol sahası var. Bu geniş alana bir de Futbol Akademisi eşlik etmekte .
Geniş Akademi binasında 9 yaşından 16 yaşına kadar her türlü yıldız adayı son derece lüks bir ortamda eğitilmekte . Rezerv takımı ve A takımına ayrılmış özel kompleksler fazlasıyla mevcut . Akademi binasının yanısıra özel olarak hazırlanmış rehabilitasyon merkezi , fizyoterapi ve masaj odaları , hidroterapi havuzları mevcut . Futboldan başka squash salonu, kapalı spor salonu ve sauna salonları Carrington ahalisine hizmet ediyor . Tüm oyunculara ayrılmış odaların yanısıra futbolcuların kendilerine ait ofisleri var . Konferans salonları her daim kullanıma hazır . Özel ahçıların cirit attığı son derece lüks bir restorant ta mevcut . Kulübün televizyonu MUTV yayınlarını bu kompleksten gerçekleştiriyor . Televizyon için hazırlanmış özel yayın odaları ve stüdyolar var . Carrington öylesine güzel bir yerde konumlanmış pozisyonda ki çevresinde 2.4 m'lik geniş bir orman sahası var . Alex Ferguson'ın gizli taktiklerine ulaşıp casusluk yapabilmeniz için bu ormanı yarmanız gerekiyor .
Öylesine muhteşem bir düzen kurulmuş ki çark takır takır dönüyor . Kulübün önde gelenleri her sene daha iyisi ne olabilir sorusunu araştırmak için özel birimler kurmuş . Ferguson Carrington'un doğal olarak patronu . Akademiyi her daim yokluyor ve yeni Giggs'ler ,Beckham'lar Scholes'lar bulmak için fellik fellik dolanıyor . Ligde ilk 2'nin içinde senelerce hep onlar var . Avrupa'da en az ya çeyrek ya da bir yarı final her sene garanti . Geçen sene CL'yi onlar aldı . Bu kadar saydırdıktan sonra kulübün başarısına tesadüf diyen bir Allahın kulu olabilir mi ?

21 Şubat 2009 Cumartesi

De La Pena ! Karıştırdın ortalığı !

Barça'yı Nou Camp'ta kim susturur ? Tabiki yine eski bir Barça'lı : De La Pena . Fark 7'ye düştü . İki haftada kaybedilen 5 puan ve dünün rüya takımı Barcelona birden Real Madrid'i iyice havaya soktu . Haftaya Espanyol Real Madrid ile karşılaşacak . Barcelonalılar De La Pena'nın aynı tarifeyi R.Madrid'e de uygulamasını arzu ederse çok şey mi isterler acaba ? Barcelona'da gelecek hafta A.Madrid'in konuğu . Hadi Aguero , taze bebeğinin hatırına ... Ah 3 puanlık sistem seni icat edenin alnından öpeyim . İşin rengi nasıl da değişiyor birden ...

Siniša Mihajlović

Futbol oynarken emin olun , onun için frikikten gol atmak boş kaleye gol atmaktan daha basitti . Sağlam topçuydu ama sahada yeri geldiğinde her türlü pisliği yapardı . Geçen sezon formasını da giydiği Inter'de bir süre Mancini'nin yardımcılığını yapmış , fakat Mourinho gelince Mancini ile beraber o da postalanmıştı . 3 Kasım'da Bologna'nın başına geçti takımı beraberlik manyağı yaptı . Serie A'nın şu anda 10 kez ile en fazla berabere kalan takımı durumda . 8'i onun yönetiminde oldu . Serie B'nin soğuk nefesi Mihajlović'in ensesinde fazlasıyla cereyan etmekte . Eski dostu Inter'e bir yamuk yapar mı dedik ama Mourinho'nun adamları Mihajlović'i üzdü . Teknik direktörlük frikik atmaya benzeseydi seni kim tutardı be Siniša !

Sevinç yumağı

Daum'un öğrencileri Allianz Arena'da Bayern'i 2-1'le ter yüz ederken güzelim stad Köln'lü futbolcuların birbirleriyle sarmaş dolaş hallerini izledi . Eminim bu cümbüşün içinde olmak isteyecek adamların başında Podolski gelirdi . Klinsmann'ın gözden çıkarıp, bir nevi sezon sonunda Köln'e tekrar paketlediği Podolski'nin bu maçta Bayern'in kazanmasını zerre kadar isteyeceğini düşünen olabilir mi ? Dünkü Ruhr derbisi ve bugünde bu maç ; Bundesliga bu sene harbiden bir tat veriyor insana . Klinsmann sağolsun , kaybettirdiği puanlarla zirvede heyecan verici bir tat bıraktı . Dayan Hoffenheim !

20 Şubat 2009 Cuma

Paul Scholes

Xavi Hernandez

Gary Neville

Paul Scholes, Ryan Giggs ve en sonunda Gary Neville . United şu zamanlarda vefa dersi veriyor desek yeridir . 34 yaşındaki Gary ile 1 yıllık daha sözleşme yeniledi kırmızı şeytanlar . Son dönemlerde yaşadığı sakatlıklar onu gözlerden uzak düşürse de Ferguson askerini ortada bırakmadı . 1992 yılında alt yapıdan kopan gelen Scholes, Giggs, Beckham ve Neville günümüze damgasını vuran M.United devinin temel taşları oldu . Dörtlüden Beckham başka mecralara uçtu . Takımın abileri artık onlar oldu . Sağ bekte yıldırıcı sert futboluyla rakiplerine binbir takla attıran Nevillle'ın yerini Brezilyalı genç yıldız Rafael kapmış gibi görünüyor . Buna rağmen her zaman el altında tutulacak bir futbolcu ....

18 Şubat 2009 Çarşamba

Bordeaux 0 - 0 Galatasaray (18.02.2009)

Gourcuff maça öyle bir başladı ki , sanki fi tarihinden beri G.Saray'a karşı hıncı vardı ve hesabı bir an önce kesmek istiyordu . Bizimkiler ilk dakikalarda şaşkınları oynarken, sığınacak liman bir nevi kale direği oldu. Chamakh'ın direkten dönen topundan sonra yavaş yavaş toparlanmaya başladık . Gourcuff topu ayağıyla çekip sürüklemesiyle Zizou'yu hatırlattı bizlere ve çoğu kez serbest kaldı maç boyunca . Tabiatıyla Cimbomu en çok zorlayan adam o oldu . Milan'a geri döndüğü zaman bu kadar serbest oynar mı ya da oynatılır mı ayrı bir konu.
Bordeaux savunmasında Diawara ve Henrique atletik vücutlarını öylesine iyi kullandılar ki , özellikle ilk yarının belirli bir bölümünde ikili mücadele nasıl yapılır onu gösterdiler . Aynı şekilde Emre ve özellikle Servet Fransızların canına okudu desek yeridir . Servet hatasız ve basit oynayınca daha da gözümde büyüyor . Emre-Meira - Servet üçlemesinde en faydalısı oydu. Bu savunma hattıyla böyle bir maçta nasıl olurda gol yemedik , enterasan . Bordeaux'un en zayıf halkası Placente idi . Daha önceleri oynadığı Leverkusen'deki formundan bir hayli uzakta olan Placente'nin yaptığı tek iş faulle durdurmaktı . Zaten yakaladığımız pozisyonların çoğunu onun tarafından bulduk diyebiliriz . Kewell uzun bir ayrılığın ardından böyle bir maçla sahalara dönünce sırıtır mı acaba diye düşünmedik değil. Kondisyon eksikliği belli olmasına rağmen yapabildiğinin en iyisini yaptı ve en önemli pozisyonun ismi de oydu . Fakat onun tarafından Bordeaux üstümüze çok geldi .
Lincoln bugün aklıyla oynadı, haşin Bordeaux futbolcuları karşısında yaptığı hamlelerle ayakta durdu fakat bitiriciliğini tam anlamıyla gösteremedi . Baros ikinci yarıda oyunda kalsaydı daha iyi olurdu . Sakatlık onu kulübeye göndermiş . Yerine giren Kongo'lu, bir forvet nerede durmamalı , nerde oynarsan sittim sene pozisyona bile giremezsin onu öğretti bize . Bir forvet niçin bu kadar 18'den uzak oynar anlayamıyorum . İkinci yarı yavaşlığı ve hımbıllığı yüzünden takım geriye yaslandı . Doğal olarak Ayhan, Mehmet Topal ve Barış Özbek enerjilerini doruk noktada harcamak zorunda kaldı . Arda da iyi oynamasına rağmen belirli bir alana sıkıştı kaldı . Mehmet Topal öylesine çok top kazandı ki bir ara hakemle bile omuz omuza mücadeleye girdi . Her geçen yıl oyununu geliştiriyor . Bu futbolu devam ederse alternatifsiz bir adam olacak .
Bordeaux elenmeyecek bir takım değil fakat İstanbul'da G.Saray'ı bir korku tüneli bekliyor . Tek golle elenecek bir takım değil bu Bordeaux . İkinci yarı itibariyle hücumda sönük bir futbol oynasakta yenilgiden çok dah iyi bir skor . Artık toparlanmanın zamanı geldi de geçiyor galiba...

Bu arada bu Metalist Kharkiv ne hınzır bir takımmış yahu . Gene tek golle devirmiş İtalyanları . Azimle mıçan beton deler hesabı , çaktırmadan ilerliyorlar . Hamburg da üçlemiş , Almanya'da bizim Bordeaux maçını izlerler artık ayaklarını uzatarak ...

17 Şubat 2009 Salı

Laurent Blanc

Rakip Bordeaux olunca ondan iki kelam etmemek olmazdı . Futbolculuk hayatında savunmada oynarken topa basit , nazenin ve ince dokunuşlarıyla bir anlam kazandırırdı Fransız . Soğukkanlı futboluyla arkadaşlarına o kadar çok güven veriyordu ki , ilerleyen yaşına rağmen hep gözde olmuştu . Hayatının ilk şampiyonluğunu tam 30 yaşında Auxerre'de yaşasa da ilerleyen yıllar hayal bile edemeceği Dünya Kupası'nı avcuna verecekti . Gerçi yarı finalde şu an Hırvat Milli takımının teknik direktörü olan Slaven Bilic'e dirseğini çakıp (Bilic çakallık yapmıştı aslında, pozisyonda hiç bir şey yoktu.) o büyük finalden mahrum kalmıştı ama o her şeye rağmen daha önceki maçta ya da maçlarda görevini iyi yapmıştı . Dünya Kupası tarihinin ilk altın golünü Paraguay'a attığı zaman bütün Fransa onu bir kahraman gibi bağrına basmıştı . Barthez'in kelleye kondurduğu öpücükler sanki Horozlar'ı daha bir oynatıyordu . Alex Ferguson bile onun serinkanlılığından ve oyunu okumasından fazlasıyla yararlandı . Futboldan giderayak Premier League şampiyonluğu da yaşamıştı . Kariyeri boyunca Montpellier, Napoli, Nimes , St Etienne , Auxerre ,Barcelona, Marsilya , Inter ve M.United formalarını terleten Blanc'ın teknik adamlık deneyimi Bordeaux'da başladı . Sizi bilmem ama ben en çok sonradan teknik adam olan futbolcu eskilerinin en çok bir zamanlar savunmada oynayanlarından tırsıyorum . Eski defansçılar daha derli toplu bir oyun oynatıyor takımlara gibime geliyor . Bordeaux - G.Saray maçında en çok çekindiğimiz isimler Gourcuff ve Chamakh olabilir fakat kesinlikle Blanc faktörünü unutmamak lazım . Blanc takımına gerçekten bir kimlik kazandırmış . Sıkı maç olacak ....

Şaşkın

16 Şubat 2009 Pazartesi

Son bir kez olsun ...

Takımı için attığı 309 golle kolay kolay ulaşılamayacak bir rekorun sahibi olan R.Madrid'li Raul'un (diğer rekorlardan bahsetmiyorum bile) şu an için gerçekleştirmek istediği hayallerden birisi (daha ne kaldı geriye diyebilirsiniz) milli takım formasını son bir kez olsun daha giyebilmek . Önümüzdeki Kasım ayında İspanya Futbol Federasyonu 100.yılını kutlayacak ve bunun şerefine Santiago Bernabeu'da özel bir maç düzenlemeyi düşünüyor . Muhtemelen rakip Arjantin olacak gibi . İspanya Futbol Federasyonunun 102 kez milli formayı giyen Raul için bir kıyak yapacağı düşünülüyor . Henüz kesin olmas da , Del Bosque'nin eski öğrencisine şu durumda torpil geçeceğini düşünmemek elde değil . Yakışır koçuma ....

Öncesi,sonrası

Ligin dibi

Herkes ligin tepesine konsantre olmuş durumda ve acaba Anadolu'dan bu sene şampiyon çıkacak mı diye kafa patlatsa da dikkatten kaçan nokta ligin dibinin geçtiğimiz senelere oranla yavaş yavaş kopmaya başlaması ve daha heyecansız olması . Hacettepe ve Kocaelispor maalesef ligimizin en zayıf halkaları durumunda ve herkesin düştü gözüyle baktığı iki kulüp . Denizlispor ve Ankaragücü bu hafta aldığı kritik galibiyetlerle biraz olsun nefes alsa da ateş şu anda en çok onları yakıyor . Aslında ligin bitimine haftalar kala kümecilerin belli olması hiç te hoş bir durum değil. Siz de tahmin edersiniz ki heyecandan uzak bir mücadelede söylentilerin cirit atması kaçınılmaz. Ligde kalmayı garantileyen hedefsiz ve stressiz takımların çokluğu şampiyonu kesinlikle etkiler . Stressiz takımların kaygısız futbollarıyla zirvedekilere sorun olabileceği de düşünülebilir fakat genel anlamda bu takımlar maçları rahat kaybederler . Ligin bitimine 14 hafta var, daha köprüden çok sular akacak fakat ligin dibindeki şu anki tablo pekte ilerisi için tatminkar gelmiyor bana .

Olaya el atmak !

Pazar günü öğleden itibaren NTV Spor - Lig Tv arasında gidip gelince her tarafımız futbola bulaştı . Ben futbola battıkça bizim hanım da çıldırmanın en son noktasına gelmişti . Ekranda sürekli futbol olunca ,ardından şu blog için bir şeyler çiziktirmek gerektiğinde hanım bütün savaş baltalarını topraktan çıkarmıştı .Sayemde 3 yaşındaki küçük oğlum bile futbol manyağı oldu çıktı . Sevgili bloggerlar siz siz olun futboldan çakmayan ve futboldan nefret eden bir hatunla evlenmeyin . İkisini bir arada yürütmek için bin takla atıyorsunuz :) Neyse dünden bahsetmek gerekirse, İtalya derbisinin en ilgi çekici yanı daha önceden de belirttiğim gibi Maldini'nin son derbisi olmasıydı . Yukarıdaki fotoda göründüğü gibi Adriano olaya el koydu , Maldini de hüzünle seyretti . Deli danalar gibi koşturup gol sevinci yaşayan Adriano'nun gol sevincine hain sırıtışıyla Mourinho'da eşlik ediyordu . Nasıl etmesin , dün gece onun kariyerine bir şampiyonluk daha eklenmiş olacaktı büyük ihtimalle. Inter işi kopardı gibime geliyor . Artık diğerlerinin Şampiyonlar Ligine katılma mücadelesini izleriz İtalya'da...

Talep

Turkcell Super Lig 08-09 : 20.Hafta

15 Şubat 2009 Pazar

Cruyff &Puma

Her ne kadar Adidas ve Nike futbol imparatorluğunun en has iki markası olsa da , futbol tarihinin en klas ayakları hep Puma giydi . Futbol ikonları Pele, Maradona, Eusebio ve Cruyff'un ayaklarında hep Puma vardı . Hatta Cruyff'un Puma olan ilişkisi ayrı bir boyuttaydı. 1974 Dünya Kupası'nda Hollanda milli takımının sponsoru Adidas idi . Bütün takım oyuncuları Adidas'ın kolları klasik 3 şeritli turuncu formasını giyiyordu . Fakat Cruyff'un Puma ile daha önceden yaptığı sağlam bir anlaşma vardı . Cruyff Puma'nın en büyük rakibi Adidas'ın formasını kesinlikle giymek istemiyordu . Almanya ile finale kadar çıkacak olan Hollanda'nın temsilcileri bu konuda ne yapacağını kara kara düşünüyordu . Çözüm gayet basitti . Adidas'ın klasik 3 şeritli formasının bir şeritini formadan sökmekti . Bu ayrıntı dikkat edilirse farkedilebilirdi , fakat çoğu kişi durumu anlamadı bile . Herkes üç şeritli forma ile top koştururken Cruyff'un forması çift şeritliydi . Adidas dışında herkesin kafası rahattı. Olan olmuştu artık. Şimdi düşünüyorumda, Cruyff ve Hollanda Federasyonu o zamanlar tarihin bir tarafına yazılan bu cinliği günümüzde yapsaydı Adidas büyük ihtimalle anasından emdikleri sütü burnundan getirirdi kanımca ...

Snowball

14 Şubat 2009 Cumartesi

Hatalar zinciri

Bu maçta kesinlikle kural hatası var tekrar edilmeli , evet iddia ediyorum tekrar edilmek zorunda. Hem de birden fazla kural hatası var . Birincisi penaltı noktasının bir kenarındaki çimler fazla uzundu. Diğer taraflar niye kısa efendim ? Hem sonra Antalyasporlu futbolcu Zitouni'nin sağ ayağındaki bağcık iki kere bağlanmış sol ayağındaki bağcık 3 kez. Olmaz olamaz . Sabri'nin kanadında Sabri ile maşak geçen Fatih Ceylan'ın formasında 3 damla kan vardı, gitti formasını ters giydi .Hiç numarasız topçu mu olur ..Cık cık...Ha bir de Ömer Çatkıç'ın kel kafası güneşin altında parlıyordu, Baros'un ve Nonda'nın gözlerini alıyordu. Tamamen haksız rekabet, kural hatasının babası, olur mu yaw ...!

Evet Cimbomlu kardeşlerim, bugün G.Saray'ın teslim bayrağını çektiği gündü . Bahanelere sığınmak yerine iki çift top oynayıp tabelaya bir şeyler yazdırmak varken muhteşem geçebilecek bir sezonu saçma sapan kayıplarla heba ettik . Çarşamba akşamı Fransa'da teslimiyet serisine büyük ihtimalle devam edeceğiz. Şampiyonlar Ligi , Türkiye Kupası , Süper Lig ve son olarakta UEFA kupası ... Böyle oyunla hala ilk beşin içindeysek biraz daha yiyecek lokmamız varmış demek ki ....

Yerinde saymak !

Yaş kemale erdimi, insanın ister istemez beyni ayaklarına hükmedemiyor ; bu da hayatın bir nevi kuralı zaten . Yaşlanırsınız ,vücudunuza söz geçiremezsiniz ve ufak tefek işler bile sizi yormaya başlar artık . Bir dinginlik , bir rehavet çöker insanın üstüne ve artık yaşadığınız o mazideki coşkunluk özleme , hüzne karışır . Futbol denen olayda da bir gün tepelerdesinizdir, ama bir de bakarsınız devran döner yerçekimine karşı koyamayan tüm nesneler gibi tepetaklak olursunuz, düşersiniz aşağılara . Herkes kabullenmek zorundadır bu durumu, çünkü sizin dışınızda gelişen akışa karşı koyamazsınız . Her insan yaşlanır , ama yine de hep bahsedilmek anılmak ister, arkasında bir şeyler bırakmak ister ademoğlu . Akıllı olanlar bu gidişatı iyi kavradığından zirvede bırakır herşeyi . Örneğin Zidane bırakmasaydı şimdi de oynardı diyen bir sürü adam çıkar . Ama o akıllarda muhteşem Zizou olarak kalacak , çünkü Materazzi hergelesinin gazına gelse bile zamanlaması ve kararı yerindedir , tarihe geçtiğini en iyi bilen odur . Futbolcuların hepsi kabullenemez bu gerçeği . Kabullenemediği için futboldan sonra bile ekranlarda zırvalar sağa sola saldırır, nedenini açıklayamadığı bir içgüdü ,unutulma korkusu etkiler onu çaktırmadan . Zaman bir şekilde harcar adamı . Ama bazı adamlar da vardır, sahip olduklarının, yaşının başının kıymetini bilmez, gençliğinde yaşlılık azabını yaşar. Binbir tilkinin dolaştığı beyniyle genç vücudu uyuşmaz bir türlü . Her şey müsaittir ama o yerinde sayar, saydıkça saçmalar , saçmaladıkça daha da gözden düşer . Bu durumu hazmetmek zordur doğal olarak .
Bu söylediğim durum Emre'ye cuk diye oturur . Allah vergisi yeteneklerini köreltmiş, futbolun gidişatını takip edememiş ve hiç susmayan ağzı yüzünden bundan böyle kaka çocuk damgasını kendi kendine vurmuş bir futbolcudur Emre. Küçük Emre, şimdinin Abi Emre'si olmuştur. Ama abilik ona hiç yakışmamıştır . Daha 9-10 sene önceki oynadığı futbolunda yaptığı hoyrat çıkışlarını onun çocukluğuna vermişizdir hep .Ama bu adam Avrupa görmüştür, herkese nasip olmayacak bir kariyerin getirisi olan medeni futbol kültürünü ne İtalya'da almıştır ne de İngiltere'de . Tugay Kerimoğlu ismi sadece bizde değil ecnebilerin yüzünde de tatlı bir tebessüme neden oluyorsa ne dediğimi daha iyi anlayabilirsiniz . Adada yaşadığı ırkçılık suçlaması kanımıza dokunsa da ,aklımızın bir tarafında acaba doğru mu ? sorusu hep kalmıştır . Basın tribünine salladığı kolu , sahada düşmanına bile söylenmeyecek küfürleri sıralaması, koyu tenli rakibinin kendi çapındaki estetik hareketine bile tahammülü olmaması gelecekte - Ha bir zamanlar Emre diye bir futbolcuda vardı di mi? cümlesini söyletmeye yeterde artar bile . Kendine , yeteneklerine , ülkesine bu kadar hayalkırıklığı yaşatan bir adam var mıdır şu anda? Evet bu satırları yazan kişi bir G.saray'lı olabilir , ama sizi temin ederim ki G.Saray'lılık duygularımı zırnık kadar karıştırmadığım bir yazıdır bu . Bir hayalkırıklığı yazısıdır...