29 Ekim 2009 Perşembe

Okutmalı şu sakalı

Zamanında George Hagi sakal bırakmıştı hatırlarsanız . Romenlerde adetmiş , evin büyüğü, reisi baba vefat ettiği zaman evlatlardan birisi 40 gün sakalı kesmezmiş. Bir de Souness dönemlerinde Hakan Şükür'ü hatırlıyorum , gol atana kadar kesmeyeceğim demişti . Maşaallah Robinson Cruseo gibi olmuştu , en sonunda golünü attı da , jilet değmişti suratına. Şimdi bu Beckham ne halt yedi de böyle bir sakal bırakmış anlayamadım . Yahu bu adam Gillette firmasının reklamlarında boy göstermiyor muydu bir aralar . Anlaşma bitmişe benziyor şu haliyle .Adam ne yapsa olay oluyor , etrafında sürüyle image-maker'ı var zaten . Şu aralar imaj olayını iplemiyor galiba , ya da biraz şöyle dolanayım mı diyor acep ..?

Ağlamıyorum , gözüme bir şey kaçtı ....

Hey gidi Larsson hey ! Dün gece kariyerinin son maçına çıktı ve maç bittiğinde gözyaşları yağmurla karışık yanaklarından yeşil çimlere dökülüyordu . 38 yaşında kramponlara veda etti İsveçli . Şu gözyaşları beni de bitirdi , mahvetti . Maçtan sonra şöyle demiş : "Bundan sonra işçi bulma kurumuna gidip bir takım şeyler yapmak zorunda mıyım , değil miyim bilmiyorum , fakat bana teklif edilecek işlere hayır diyebilecek kadar lüksüm ve şansım var . Şu anda sadece bir boşluk hissediyorum . Bu boşluğu bir şeylerle doldurmam lazım ." 5-10 sene içinde İsveç Milli Takımı veya Celtic'in başında bu futbol emektarını görürseniz şaşırmayın derim ...

27 Ekim 2009 Salı

Bacılarım bu işi biliyor !

Box to Box oyuncularımız olsa keşke !

Modern futbolda , son yıllarda futbol adamlarının sıklıkla kullandığı bir tabir : Box to Box Player . Nedir efendim bu ? İngilizler sahayı ikiye ayırmış, her birine box demiş . Her iki sahayı da coşturan , hem defansif hem de ofansif özelliklerini son raddesinde kullanan , orta sahadaki pas manyağı futbolculara bu isim veriliyor . Box to box olabilmek için en büyük gereklilik kusursuz bir kondisyon , sağlam ciğerler ve tabi biraz da teknik . Bu işi yapan adamların çoğu İngiltere'de oynuyor. Diğerleri de çok önemli liglerin güzide insanları . Örneğin : Gerrard , Lampard , Fabregas , Mascherano , Ballack , Essien , Carrick , Scholes , Barry , Xavi , Guti , Xabi Alanso vb... İngiliz ligini kaliteli yapan box to box olayı kesinlikle . Box to Box olayının babaları eski Manchester'lı Keane ve Arsenal'de oynarken Viera . Şimdi düşünüyorum da , tüm bu saydığım ve adını unuttuğum futbolcular maçların kaderiyle rahatlıkla oynayabilen isimler . Bu adamlara sahip olan takımlar genelde puan cetvelinin tepesini sahiplenmişler . Yabancılar bu işin farkına varmış ki , orta sahayı tutan adamları özellikle dikkatli belirliyorlar ve eğitiyorlar . Türk futbolunun bence ihtiyacı olan en gerekli eksiklerinden birisi de bu olsa gerek . Golcü yetişmiyor artık derken , orta sahayı unutuyoruz . Şu anda Türkiye'de oynayan en iyi box to box adam , geçen sezon hiç beğenmediğim fakat bu sene kendini bulan Emre Belözoğlu. Bizim Ayhan kıçı kırık bir şekilde idare ediyor. Tuncay ve Hamit Altıntop box to box olmaya uygun adamlar .Peki ya başka ...? Ey futbolcu olmak isteyen gençlik size sesleniyorum . Bırakın golcülük hayallerini , sizler de box to box olmaya çalışın . Kariyer de para da box'ın içinde . Ona göre haaa !

Yeni stad şart abi !

Hep Tottenham'ı İngiltere'nin Bursaspor'u ya da Kayserispor'una benzetmişimdir. İlk 4'ün içine bir türlü giremez , ama büyüklerin canını yakar . İlk 6 sıradan düşmez , fakat alt sıradaki takımlara da inanılmaz puanlar kaptırır . Londra ekibi her fırsatta büyüklerin arasında yer almak istediğini belirtir . Güzel de topçuları vardır , fakat istikrar konusunda istikrarlı değiller . Dün itibariyle resmi kurumlara yeni bir stad yapacaklarını resmen bildirmişler . 5 yıl içinde 1899'dan beri ikamet ettikleri White Hart Lane'den kurtulup , 67.000 kişilik fotoğraflarda görülen yeni stadına geçeceklerini dile getirmişler. İngiltere'nin en akustik stadınına sahip olacağı konusunda da iddialılar . Şampiyon olursun veya olamazsın , artık kulüpler modern ve şaşaalı bir stadyumun ekonomik anlamda kendilerine neler getireceğinin gayet farkındalar . Darısı futbol manyağı ülkemizin takımlarına diyelim ...

Barcelona Cimbom'dan daha kötüymüş beyler !

Dünya derbilerinde kendi sahasında üst üste bu kadar çok galibiyet alan bir takım var mıdır diye sordum kendime . İlk aklıma gelen El Clasico idi , diğerlerine bakmadım bile. Açtım , baktım ve diyorum ki sevinin ey Cimbomlular ; bizden de kötüsü de varmış ! 1949'dan 1965'e kadar geçen sürede Barcelona R.Madrid'le Barnebau'da oynadığı 14 maçı da kaybetmiş. ( 4 senelik daha hakkımız var:) )Yediği 49 gole karşılık ancak 8 golle karşılık verebilmiş Barça . Devran hep böyle mi dönmüş , tabi ki hayır , eninde sonunda bu seri bitip normale dönmüş işler . Şüphesiz Türkiye'de de bir gün bu seri sona erecek, ne zaman Allah bilir. Fakat Türkiye'nin en sefil ve ilkel stadlarından birisi olan Ali Samiyen'den Cimbomun acilen kurtulup Seyrantepe'ye göçmesi gerekiyor bir an önce . Çünkü ortada harbiden haksız bir rekabet var. Saraçoğlunun müthiş atmosferinde ezilen G.Saray'lı futbolcuların aynı eşdeğerde bir sahada pişip bazı şeyleri aşması gerekiyor galiba ...

25 Ekim 2009 Pazar

Alışmak sevmekten daha zor geliyor !

Siz siz olun Premier League'de bir maç izledikten sonra sakın Süper Lig'den bir maç , hele hele derbi izlemeye kalkışmayın . Üstüne üstlük G.Saray'ı Fener ile oynarken hiç ama hiç izlemeyin . Büyük Türk derbisi muhabbeti olmasa slow-motion'da maç izliyoruz sanırsınız . Sakat sakat sahaya çıkmış bir adamın sahada dolanmasına rağmen iki gol attığı , sonradan oyuna giren başka sakat bir adamın gol atıp , goller kaçırdığı bir maçtan Cimbom adına ne umarsınız ki . Kafadan maça yenik başlıyor Cimbom .Daha ısınırken gerginliğin içine dalan Arda'nın ruh hali suratına o kadar yansımıştı ki , sahada ne yaptığını bilmeyen , duvarın içinden geçip gereksiz çalımlara soyunan , pas trafiğinin içine eden bir virtüöz'den bahsediyoruz. Keita'nın kafasında ne tilkiler dönüyor merak ediyorum . Masum yüz ifadesinde yaptığı gaflet dolu işler zarardan başka bir şey değil. Gökhan Zan ve kaleci Franco en isabetsiz pas kim atarın derdindeydiler sanki . Elano bizim ülkede de sert futbolun oynandığını ne zaman öğrenecek acaba.Bazı şeyler isteseniz de olmuyor olamıyor . Kalesinde gördüğü 15 golle ligin en çok gol yiyen takımlarından birisi Cimbom . Rijkaard Servet'ten Pique , Zan'dan Puyol , Balta'dan Marquez ve Sabri'den Alvez yaratmaya çalışıyor . Ama olmuyor olamıyor işte , bunların eti budu bu . Defans sorunluuuuu yahu ! Rijkaard'ın yüzü suyu hürmetine sabır kelimesini çok zikrediyoruz fakat bu adamlar Hollandalının istediği işleri yapacak adamlar değil , kapasite bu kadar işte. Bu adamlar kötü mü , hayır .Fakat çok farklı adam hepsi .
Maçın en iyisi galiba Sarp idi. Ama yetmedi , yetemedi . Ayhan'ın zırvalıklarını kamufle etmeye çalışmaktan hakkıyla top dolaştıramadı . Nonda da ulen ne güzel maçı kulübeden izliyorduk , nerden girdik oyuna der gibiydi . Fenerbahçe çok mu iyi oynadı , hayır ! Fakat adamların bir planı var , hedefi var , nasıl oynamak gerekiyorsa harfiyen uygulamasını biliyorlar . Seyircinin buna katkısı da yadsınmaz. Bunlar koşmayan , ruhsuz ve umutsuz Cimbom'u haklamaya yetiyor . Hakem faciası da işin cabası . Dalgıç gibi atlayıp penaltı yaptıran Alex'e hakem sarıyı çakmalıydı . İşin bu boyutunu bırakalım , hiç bir G.Saray'lı futbolcu çıkıp pozisyona itiraz bile etmiyor , çünkü durumu kanıksamışlar . Bu sahadan eninde sonunda eli boş döneceklerini biliyorlar . Oynanan oyunla hakemden ve bahtsızlıktan bahsetmenin bir anlamı kalmıyor . Bu arada Baros'ta 2 ay yok , ayağında kırık varmış . Yatıp kalkıp Nonda'ya dua okuyalım artık . Bu ligde daha çok sular akacak olsun tesellimiz . Rastgele ...! Maç fotoları için TIKLA

24 Ekim 2009 Cumartesi

Zamanında Wonderkid idim ...

Ya o golü atamasaydın Ekrem ?

Ekrem kariyerinin belki de en rahat golünü attı . Attı atmasına da , topu boş kaleye sürerken , top filelerle buluşmadan önce ağzı kulaklarına varan görüntüsü vardı ya , ben ona takıldım işte. Öncelikle şunu söyleyeyim o hali hoşuma gitti . Ama - bir ihtimal işte-ya ayağı takılsaydı , ya da kaleci yetişseydi vs... o zaman o sevimli sırıtışı Akıllı Tv'nin hitlerine girerdi galiba . Bu arada Es-Es taraftarına da helal olsun . Üşenmiyorlar , sıkılmıyorlar koreografi olayını keyfe çeviriyorlar . Bizim Lige böyle eğlenceli , kalabalık taraftar lazım yahu ....

Domuzoğlu domuz gribi ! Futboldan uzak dur !

Okulda öğrencilerimden bazıları "Hocam şu domuz gribi zımbırtısı bizim buralara gelse de , okullar tatil olsa" diyorlar . "Oğlum bu hastalık herşeye bulaşsın da , futbola bulaşmasın" demiştim ben de onlara :) Zaten futbolla yatıp , kalkıyoruz ; bir de zevkimizden mahrum olmayalım dedik demesine ama ufaktan futbolu etkilemeye başlayacak bu meret anlaşılan. Paris-Saint Germain'li Ludovic Giuly ve Mamadou Sakho domuz gribine yakalanmış .Kulüp açıklama yapmamış fakat RTL radyosu bu adamların ismini vermiş. Hatta PSG yetkilileri Marsilya maçını iptal ettirmek istemiş ama maç oynanacak . Bu işin yakında moku çıkar ya hadi hayırlısı . Giuly de sevdiğim topçudur . Üzüldüm hakkaten, bakalım ilerleyen günler neyi gösterecek...

*Edit :Maç iptal oldu

22 Ekim 2009 Perşembe

Sabri !

Kaka gider Pato gelir !

Pato Milan'ı kaç kez ipten aldı hatırlamıyorum . Leonardo'nun can simidi oldu , hayat verdi . Eski Milan'lı Kaka'nın ruh halini anlar gibiyim . Bindik bir alamete der gibiydi. Kaka tatlı bir anıydı , çabuk unutulur . Rossoneri artık Pato'nun kramponlarına okuyup üflüyor, nazar değmesin ...

Benitez'i kovmak mı ? Asla !

2004 yılında takımın başına geçmesinden itibaren , Rafa Benitez transferde Liverpool'a tamı tamına £229 milyon harcatmış . Bu sürede gözle görülen en büyük başarılar birer adet Şampiyonlar Ligi ve Uefa Kupası Şampiyonlukları . Şu sıralar Avrupa ve ligde alınan kötü sonuçlar Benitez'in geleceğini tartışılır hale getirse de ,İspanyol'un elinde oynayacağı sağlam bir kart var . Benitez'i kovmanın takıma getireceği maliyet kafadan 20 milyon pound . Bu sadece Benitez'e verilecek para . Bir de Benitez'in yanında getirdiği 15 kişilik İspanyol çalışanları da hesaba katarsanız , hesap daha da kabarıyor. Chelsea'nin Mourinho ve Grant'ı kovduğunda ödediği tazminat 23 milyon pound idi . Liverpool'un Chelsea kadar cömert olmadığını , mali problemlerini herkes biliyor . Kulübün patronlarından George Gillett'de bunu çok iyi biliyor ki, İspanyol'un arkasında olduklarını(!) söylemiş kibarından. Benitez'in hali hazırda yenice Mart ayında imzaladığı sözleşmesi duruyor. İspanyol teknik adam merhamet edip acırsa , tazminatından vazgeçerse veya indirime giderse (böyle bir şey yapmaz kesinlikle) ancak fişi çekilir. Ondan ancak onurlu bir istifa beklenebilir .Sizin anlayacağınız, Rafa'yı izlemeye devam ...

Ferrari savunması !

Her geçen gün oynadığı futbolla ve özellikle de yaptığı kritik müdahalelerle Beşiktaş tarihinin gördüğü en iyi yabancı defans adamı olma yolunda adım adım ilerliyor . İtalyan'da çoğu defans adamında olmayan elastikiyet ve pozisyonu iyi süzme özelliği mevcut . Dün Dzeko'ya yaptığı şu müdahale olmasa, bugün basında hala CL'de puanla tanışamayan M.Denizli haberlerini okuyor olacaktık . Şanssızlığı Sivok hariç yanında oynayan diğer elemanların vasat futbolu. İkili mücadelerde topu tıklaması, kapışı ve kullanışı kesinlikle genç beyinlere izletilmeli ...

20 Ekim 2009 Salı

Gökdeniz ne yaptın sen be !

Bu adam Trabzon'da yaşayamadığı herşeyi Ruslar'la yaşıyor . Şimdi ne mi oldu ? Gökdeniz galibiyet golünü attı Nou Camp sustu . Gökdeniz'in kariyer tavan yaptı , Rubin Kazan Rusya'nın biriciği oldu . Barça'nın karizma dağıldı . Gökdeniz'e büyük ihtimal milli takım yolu yeniden gözüktü , transfer sezonunda alacağı Euro'cukların hacminde bir artış oldu . Her şeyi bıraktık, Gökdeniz'in gelecekte yedi ceddine anlatacağı güzel bir anısı oldu ...

Larsson bırakır ....

Yıllar önce ilk piyasaya çıktığında enterasan saçlarıyla futbol dağarcığımızın caf caflı bir köşesinde yerini aldı . Henrik Larsson'un aşağıdaki hali hep aklımda yer ettiğinden , ben bu adamı genelde gözümde saçlı haliyle canlandırırım ilk nedense . Bu adamı durdurmanın yolu, saçından tutup aşağı indirmek diye düşünürdüm önceleri . Saçını kesti iyice parladı , o da efsanelerin arasına girdi .Yaş 38 olmuş , futbolu bırakacağını açıklamış . Hep derim , şöyle adamlar futbolu bıraktıkça , ben de yaşlandığımı daha kolay hissedebiliyorum . Vay bee...

19 Ekim 2009 Pazartesi

Gol atarsam normal şekilde kutlayacağım !

"Küçükken Everton'u desteklerdim . Hiç Real Madrid'i tutmadım fakat onlar adına forma giydim . Bu sadece bir iş fırsatı . İnsanlar futbolda sadakatten bahsediyor , bir futbol seyircisi için sadakat hakkında atıp tutmak kolay iş . Bir baba , bir kardeş ve bir evlat olarak hiç kimse benden daha vefalı , sadık değildir . Fakat bir oyuncu olarak ,taraftar gibi olamazsınız . Ailemi geçindirmem , para kazanmam gerekiyor. İnsanlar geçmişte onlar adına neler yaptığıma bakmalılar . "Micheal Owen hafta sonu Pazar günü oynanacak Liverpool - Manchester United maçı öncesinde , Anfield ahalisiyle karşılaşmadan önce neler düşündüğünü aktarmış . Açıklamalarıyla ortalığı yumuşatmak mı istemiş , yoksa daha da germiş siz karar verin. Taraftar ıslığını ,küfürünü de çakar , maşağını da geçer . Profesyonellik muhabbetine giren futbolcuyu da bir tarafına takmaz . Owen için ne kadar umursamasa da zor bir gün olacak . Her şeye rağmen ben bu adamın henüz maçın başında bir gol atıp maçı şenlendirmesini (!) isterdim ...

18 Ekim 2009 Pazar

Galatasaray 4 - 3 Trabzonspor (18.10.2009)

Defansına yardım etmeyen bir orta saha , orta sahayla sağlıklı pas alışverişi yapmayan bir savunma ve ileride her türlü varyasyona girip göz okşayan fakat top rakipteyken maçı izleyen bir forvet hattı ... Cimbomun özeti budur bu gece . Total futbolsuzluk ! Gavurun, eloğlunun maçları 4-4 biterken keyiften ağzımızın suyu akar , bizim topraklardaki gol sağanağında oynanan futbolun ve yenen gollerin getirisi umutsuzluk ve soru işaretleri olur işte böyle . Tuhaf , acaip ve tatminden uzak bir maçtı . Hakan Balta solda kanatta otobanlardaki gişe görevlileri gibiydi aynen . Boş yolda bile bu kadar rahat yürüyemezsiniz . Arda ve Baros'u gol dışında görebilene aşkolsun . Birileri bizi fena halde kandırıyor ama ne zaman uyanırız bilmem . Sadece 3 puana sevindim , o kadar . Takım olmuşuz sonunda ! ne zaman deriz acaba ? Dedim ya 3 puan güzel sadece . Hataları kamufle eden galibiyetlerden nefret ediyorum ...Maç fotoları için TIKLA

16 Ekim 2009 Cuma

Büyük Kaptan : Didier DESCHAMPS

Fransız futboluna damga vuran 5 adamı say deseler , 5'in içinde rahatlıkla onu koyabilirim . Didier Deschamps sadece futbolculuğu ile değil üstün teknik adamlık becerileriyle donanımlı şahsına münhasır bir Fransız. 98'de TRT spikerlerinin ismini telaffuz ederken izleyicilere kurdeşen döktürmesini hala unutamıyorum . Deschamps dünya futbolunun en önemli kupalarının kulplarını sıkı sıkı kavramış ender adamlardan birisi .
Didier spor hayatına aslında bir rugby oyuncusu olarak girmiş. Gariptir, futbol scoutları onu rugby oynarken keşfetmiş ve Deschamps bir anda kendini Nantes takımında bulmuş . 15 yaşında Nantes formasıyla lige giriş yapmış. Nantes formasıyla gösterdiği performans onu ileride dünyada tanınmış bir futbolcu olmasına vesile olacak Marsilya'ya sürükler . Marsilya'ya geldiğinde 20 yaşındadır . İlk senesinde yeterince forma şansı bulamaz , fakat yetenekleri gün gibi açık olan Didier'in bir seneliğine Bordeaux'a gönderilmrsine karar verilir . 1 sene sonra tekrar Marsilya'ya döndüğünde hem onun hem de Marsilya için güzel günler başlar .
Marsilya forması altında Şampiyonlar Ligini semaya doğru kaldıran en genç kaptan futbolcu payesine erişir . Kupayı kaldırdığında 25 yaşında kaptandı . 93 yılında Münih Olimpiyat Stadında Milan ile oynanan maçta tek gol Boli'den gelir . Eski Marsilya'lı Jean Pierre Papin, Van Basten , Rijkaard ,Donadoni ve Massaro'nun beraberlik çabalarına fazlasıyla karşı koyan bir kaptan vardır sahada . Gelecekte Blanc'ın kel kafasına öpücükler konduracağı saçlı(!)Barthez'in harika kurtarışları ile birlikte Fransızlar CL'nin sahibi olur . Marsilya rüya alemindeki bu günlerden bir şok ile uyanır. Başkan Bernard Tapie'nin Fransa Liginde karıştığı şike skandalları ayyuka çıkınca ,Marsilya'nın elinden Lig Şampiyonluğu alınır ,küme düşürülür ve 1 sene Avrupa'dan men edilir. Allahtan CL kupasına dokunulmaz ve Deschamps'ın kariyerinde bu kupa pırıl pırıl parıldar . Alt ligde oynamak istemeyen Deschamps ertesi sene kapağı İtalya'ya Juventus'a atar . İtalyan temsilcisinin de yıllar sonra bir alt lige düşürülüp , onun teknik adamlığı sayesinde tekrar Serie A'ya döneceğinden habersizdir tabiki de. İtalya kariyeri kupacıklarına kupa katmıştır. 3 adet Serie A Şampiyonluğunun yanısıra , 2. Şampiyonlar Ligi Kupası ve Kıtalararası Şampiyonluğu da Torino yıllarında peydah olmuştur. Sert İtalyan futbolu onu daha da sertleştirmiş ve ikili mücadelerde genelde galip ayrılan ve akıcı paslarıyla oyunu çok iyi süzen , dünyanın gördüğü en büyük defansif orta saha elemanlarından birisi olmuştur. 1 senelik ada günleri (Chelsea) ve 1 sene de İspanya deneyimi (Valencia) ile 32 yaşında (bence onun gibi bir adam için çok erken) futbola veda etmiştir . Kariyeri boyunca 3'ü futbolculuğunda 1 de teknik adamlığında olmak üzere 4 CL finali yaşadı . Gerçi Valencia-Bayern finalinde yedekti ama , bu onun final görmediği anlamına gelmez. 2004 yılında Monaco'ya oynattığı futbol onu Cl finaline sürükledi . Monaco'nun finalde Mourinho'lu Porto'ya 3-0 yenilmesi hiç te önemli değildi ,çünkü Deschamps'ın Monaco'su finale gelene kadar sürpriz işler becermiş ve saygı duyulan bir ekip olmuştu .Onun futbol hayatına en çok anlam katan hadise tabiki de 98'deki Dünya Kupasıydı . Didier'i ilk defa Milli takım kadrosuna sokan adam Platini idi . Les Blues formasını ilk giydiği sıralarda , milli takım sefilleri oynuyordu. Çünkü hem 90 hem de 94 Dünya Kupasına Fransa katılamamıştı. Takımın başına geçen Aime Jacquet , Eric Cantona -Papin ve Ginola gibi yıldızları takımdan azletti . Onların yerine Zidane, Deschamps ve Henry gibi yeni kan genç futbolcuları yerleştirdi . İşte o vakitten sonra Fransa'nın altın nesli futbolda sahne almaya başladı . 98 yılında Paris'te Dünya Kupasını kaldıran eller kaptan Deschamps'a aitti . 2 sene sonra aynı eller Avrupa Kupasını kaldırmış , Deschamps ve Zidane'ın Fransa'sı bulutların üzerinde uçuyordu . Fransa formasını bıraktığını açıkladığında 103. kez milli olmuştu.
Şimdilerde Marsilya'nın hocalığını yapan Deschamps futbol hayatındaki yıldızlı performansını teknik adamlığında da göstermek istiyor. Yakın gelecekte milli takımın başına geçebileceğini düşündüğüm isimlerden birisi kendisi. Gösterişsiz ve sade futbolunu son derece verimli ve yerinde kullanan ender isimlerden birisi olarak , Fransız futbolunun mihenk taşlarından Didier Deschamps hafızalardan kolay kolay silinmeyecek ...

15 Ekim 2009 Perşembe

Seyirci dediğin maçı yaşamalı !

Ha Fatih ha Diego !

İttire kaktıra da olsa Afrika'ya gitmeyi başardı Maradona'lı Arjantin . Uruguay maçına kadar 78 farklı oyuncu oynatmış Diego . Fatih Hoca yalnız değilmiş demek ki bu konuda ! Arjantin medyasının da en çok eleştirdiği konu da bu . Hala takımın oturmuş sisteminin olmadığını ve kalburüstü adamlardan adam gibi faydalanılamadığından bahsediyorlar . En büyük suçlu da Diego tabi ki ! Riquelme'yi küstürmesi hala unutulmamış . Arjantin halkı Afrika'yı kaptıkları için mutlu ,fakat oynanan futboldan memnun değil. Dünyanın Maradona'nın çocuklar gibi sevinç gösterilerini konuşmasından rahatsız olan Arjantinliler de yok değil. Önceleri bu tür maçlar çantada keklikti , şimdi korku tünelinden geçip 1 gole sevinmek bize yakışmıyor diyor medya . İsimleri değiştirin, sanki Türkiye'den bahsediyoruz gibime geldi bana . Tek fark biz Afrika'yı TV'de temaaşa edeceğiz . Ne fark ama ...!

Artık Casillas var,Zubi kardeş !

Bosna maçında 99. kez milli takım kaleci yeleğini sırtına geçirdi Casillas ; ve bu 99 maçın 70'inde İspanyollar sahadan galibiyetle ayrılmış . 70 galibiyetin 57'sinde kalesinde gol görmemiş Casillas . Bir kalecinin böyle bir istatistik yakaldığına ilk defa şahit oluyorum . Tek kelimeyle Muazzam ! Barcelona'nın efsanevi kalecisi Zubizarreta'nın rekoru da Casillas sayesinde tarihe karışmış oluyor . Zubizarreta 126 kez milli olmuş ve 70 galibiyet görmüş , ve 56 maçta kalesinde gol görmemiş . Casillas'lı İspanya 1 maç daha galibiyet görürse (çok kuvvetli bir ihtimal) , Madrid'li resmen İspanya'nın en büyük eldivenleri olacak . Zaten gözümüzde öyleydi , şimdi rakamlar da onu tastik edecek. 28 yaşında olduğu da düşünülürse karşımıza gelecekte istatistikleri alt üst etmeye eğilimli bir kaleci portresi çıkıyor . Viva Casillas !

12 Ekim 2009 Pazartesi

Kibir en sevdiğim günah !

''Vanity is my favourite sin."
Şeytanın Avukatı filmininin son sahnesinde şeytan rolünü oynayan Al Pacino'nun unutulmayan lafzıdır hatırlarsanız . Filmin en çok akılda kalan , en ibretlik sahnesidir bana göre. İnsanlar eninde sonunda bencilliğinin , sahip olduğu kibirin cezasını bir şekilde çeker işte . Kibirli insanlar dünyanın en akıllı insanlarıdır kendilerince ; yanına yaklaşıp o engin(!) bilgilerinden yararlanamazsınız da. Soru sormaya korkarsınız , sorduğunuz sorunun cevabı ya arada kaynar ya da bu ne biçim soru der , sorduğuna pişman eder adamı . Öğüt ,tavsiye, eleştiri ve nasihat kelimeleri lügatında yoktur . Pardon ! vardır aslında fakat bu kelimeleri başkasına kullandırmaz , sadece kendine aittir onlar . Bir Allah'ın kulu da sevmez böyle adamları .
Yıllar önce Piontek'in yanında çıraklığa başlayan Terim'le , geçen Cumartesi Brüksel'deki Terim'e kadar geçen sürede neler yaşanmış varın siz hayal edin. Fatih Hoca'nın kuşkusuz kariyerinde tavan yaptığı zaman Kopenhag gecesiydi . İşte o geceden itibaren Terim'in hayatı tahmin edemeyeceği kadar değişti . Türk insanının belki de bir daha yaşamayacağı günlerdi o günler . O coşkudan aylar sonra kimyası bozulmuş bir adam çıktı karşımıza . Saçından tutun , mimik jest ve hareketlerine kadar buram buram kibirle yoğrulmuş ve değişmiş, itici bir adam vardı karşımızda. İtalyan kanallarında spor-komedisinin bir numaralı malzemesiydi . İmparator naralarıyla gırtlağını patlayan G.Saray'lılar bile soğudu zamanla Terim'den . Teorideki pres kelimesini pratiğe döken adamdır Fatih Hoca , hakkını yemeyelim . Fakat 2000'den itibaren değişen, gelişen ve sürati artan futbol değişimine hakkıyla ayak uyduramadı , demode futbol anlayışıyla futbol mantalitesine bir şey koyamadı Terim . Savunduğu ve tasarladığı futbol mentalitesinin lafta kalması hiç dikkatini çekmedi . Sahada en sakin olup oyuna hükmetmesi gereken adam tüm stadyumun en sinirlisiydi . İnsani ilişkileri sorunlu oldu , bir çok adamı küstürdü . Hep şansların , duaların ve acaip gollerin takımı olduk onun sayesinde .
Belçika maçından sonra maç sonu açıklamalarında suratı bitkin ve sesi titrekti . İşte o Terim kibir makyajından sıyrılmış, saf halis bir insan portresiydi . Sizi bilmem ama acıdım o zaman Terim'e . Kibir tuzağına yenik düşmüş , iflas etmişti ve film bitmek üzereydi . Arkada Şeytan kıs kıs gülüyordu tabi , kibir en sevdiğim günah diyerek...!