30 Aralık 2010 Perşembe

Zizou & Platini

Kamplarını ziyaret eden Fransa'nın en büyük futbolcusu Platini ile fotoğraf çekilmek güzel bir duygu olsa gerek . Tabi sağ köşede oturan minik futbolcunun zaman gelipte kendisinden daha büyük bir oyuncu olacağını bilseydi Platini , nasıl muamele ederdi acaba..?

29 Aralık 2010 Çarşamba

BOL BOL FUTBOL 4 yaşında ...

Tam 4 sene önce bugün blogger olmuşum . Şaka maka benim hayatım boyunca bu kadar uzun süreli sürdürdüğüm bir hobim olmamıştı . Sıkıldım mı ? Evet bazen oldu . Ama hiç birinde BOL BOL FUTBOL'u bırakmaya kıyamadım . Sevmişim ya ben bu işi . İlk başladığım zamanlar kadar post yapamıyorum . Blogla beraber büyüyen bir oğlum var çünkü . Okul ve çocuk derken bazen blogu yetim bıraktım ama hiç bir zaman tamamen kopamadım , kopmadım . Gittiği yere kadar gitsin istiyorum . Bazen eski yazılarımı okuyor , gülüyorum ve bazen de harbiden iyi yazmışım be dediğim zamanlar oluyor . Sanal bir hatırat olacak benim için burası . Şimdilik 1692 post yapmışım . Yaradan ömür verirse daha çiziktiririm ben biraz daha bu blogda ... :)

27 Aralık 2010 Pazartesi

Şampiyonlar Ligi Finalleri : Bölüm 1

OLYMPIQUE DE MARSEILLE 1 - 0 AC MILAN


Bu maçın bitişiyle Milan için sanki bir dönem sona ermiş , farklı bir dönem başlamış gibiydi . Maç arifesinde takım arkadaşlarına Milan’dan ayrılacağını söyleyen Rijkaard , bu maçta sakatlanıp profesyonel futbol hayatı sona erecek olan Van Basten ve orijinal saçlarıyla yedek kulübesinde oturan Gullit’in yıllarını geçirdiği Milano periyodu Münih Olimpiyat Stadında tarihe karışacaktı. . Şampiyonlar Şampiyonluğunu kazanan tek Fransız takımı ünvanını ele geçirecek olan Marsilya için de maç sonrası yaşanacak dönemdeki gelişmeler iç açıcı değildi . Çünkü Marsilya başkanı Bernard Tapie’nin ligde kursağına kadar şike skandallarına bulaşmasından dolayı kulübün lig şampiyonluğu elinden alındı ve Marsilya bir alt lige düşürüldü . CL Şampiyonunun küme düşürülmesi gerçekten sıra dışı bir olaydı .

O zamanın UEFA kurallarına göre bir takımın ancak 3 yabancı oynatabilme hakkı vardı Bu kurala rağmen Milan Başkanı Berlusconi 30 milyon pound’luk bir servet harcayarak takımda toplam 6 yabancı oluşturdu. Maç öncesi insanlar iki noktaya odaklanmıştı : 2 sene önce finalde penaltılarla kupayı Kızılyıldız’a kaptıran Marsilya bu kez şeytanın bacağını kırabilecek miydi ? Ve kupalara ambargo koyan yıldızlar topluluğu Milan acaba kaç atacaktı ?Milan’ın teknik direktörü Fabio Capello, Ruud Gullit ve Jean Pierre Papin’i yedek soyundurup Massaro’yu Van Basten’in yanına yerleştirmişti . İlk 20 dakika Marsilya kalesini abluka altına alan Milan’ın ataklarını kesen kalecinin saçsız kellesini 5 sene sonra Dünya Kupası’nda Laurent Blanc öpücüklere boğacaktı .Evet , o kalecinin ismi Fabien Barthez’di . Grup maçlarında sadece 1 gol yiyip bütün maçlarda rakiplerini tarumar ederek finale kadar uzanan Milan’ın gol yollarındaki beceriksizlik ve bahtsızlığı sanki maçın kaderini yazıyordu . Van Basten ve özellikle de Massaro’nun kaçırdıkları Marsilya taraftarının tırnaklarını yedirmeye yetmişti . Marsilya yakaladığı en önemli pozisyonda Alman Rudi Voeller’in topu Alan Boksic’e vermek yerine Milan kalecisi Rossi’ye nişanlamasıyla şansını değerlendirememişti. Devre golsüz sona erecek derken siyahi futbolcu Basile Boli’nin kafa şutu sessiz sakin Milan ağlarına takılmış ve Milan’ın meşhur Ultras tribünleri Olimpiyat Stadında sus pus olmuştu .İkinci yarıya daha istekli ve hırslı giren Rossoneri’nin atakları bir türlü sonuç vermiyordu . Çünkü karşılarında bu kupayı gerçekten çok almak isteyen dirençli kaptan Deschamps’ın arkadaşları bulunuyordu . Capello maçın ilerleyen dakikalarında eski Marsilya’lı Papin’i oyuna alarak sonradan Milan formasını terletecek olan Desailly duvarını aşmak istiyordu. Acaba Papin iki yıl sonra Kızılyıldız’a karşı Marsilya forması altında yaşayacağı hezimet duygularının aynısını eski takımına karşı yine yaşayacağını biliyor muydu ?Finale kadar üst üste 58 maç kaybetmemiş Milan’ın yolun sonuna bu maçta geleceğini kim tahmin edebilirdi ki ? 86.dakikada sakatlanıp oyundan çıkan Marco Van Basten için bu maç hayatının son maçıydı . Çünkü bu sakatlığı efsane futbolcuyu mesleğinden alıkoyacaktı .Maç sona erdiğinde Milan’lı futbolcuların donuk ve şaşkın simaları Mavi-Beyaz tribünlerin çılgın coşkusunu izliyordu .Maçtan sonra Marsilya’nın Hocası Raymond Goethals “Bu kupayı kazanmayı iki yıl önce hak etmiştik , fakat şimdi daha güzel oldu . Çünkü dünyanın en büyük takımını yendik .” demişti .Marsilya 93 yılında yeni ve grup’lu statüsüne kavuşan Şampiyonlar Ligi formatının ilk Şampiyonu olmuştu . O günden beri hiçbir Fransız takımı CL Kupasının kulpundan bir daha tutamadı.26 Mayıs 1993
Marseille: Barthez, Angloma (Durand), Di Meco, Boli, Sauzee, Desailly, Eydelie, Boksic, Voller (Thomas), Pele, Deschamps (capt)
Milan:
Rossi, Tassotti, Maldini, Albertini, Costacurta, Baresi (capt), Lentini, Rijkaard, Van Basten (Eranio), Donadoni (Papin), Massaro

GOL :Dk. 45 Boli

23 Aralık 2010 Perşembe

Onur Kıvrak ve Rakamlar ...

Trabzonspor'un Ege'li kalecisi Onur Recep Kıvrak ilk kez Trabzonspor formasını , Ersun Yenal yönetiminde, 24.01.2008 tarihinde Fortis Türkiye Kupası'nda Gençlerbirliği'ne karşı giydi . Maçı Trabzonspor 3-2 kazanmıştı . İlk resmi maçında kalesinde 2 gol görmüştü Onur. Henüz 20 yaşındaydı ve heyecanlıydı . Belçikalı teknik adam Hugo Broos'un kalede Tony Sylva'yı tercih etmesinden ötürü daha sonra Onur Kıvrak ismini fazla işitmedik ve hatta çoğumuz onu tanımıyorduk bile .

Şenol Güneş başa gelir gelmez kaleyi Onur'a teslim etti ve o zamandan beri Türk futbolunun yeni bir milli kalecisi oldu . Onur gelecek hafta 23 yaşına basacak .Genç kalecinin şu ana kadar gösterdiği grafik hiç te fena değil . İlk maçından şu ana kadar toplam 53 resmi maçta eldiven giymiş . Bunların ikisi milli maç . Yediği gol sayısı 39 . Ve 23 maçta kalesinde hiç gol görmemiş . Bu yaşta bir kaleci için oynadığı maç sayısından daha az gol yemek çok önemli bir unsur . Bütün maçlarında 90 dakika kalede kalmış. İlk yarıda Trabzonspor'un en fazla süre görev alan futbolcusu . Soyadına nazire yaparcasına sahada gösterdiği kıvrak kurtarışları ve takım savunmasının düzene girmesi onu az gol yiyen önemli kalecilerden birisi yaptı . Takım arkadaşları ona güveniyor ve en başta zamanın büyük kalecilerinden birisi olan Şenol Güneş gibi bir hocayla çalışması onun için bulunmaz bir nimet . Nazar değdirmek istemem ama kafadan bir 10 sene Türk futboluna damgasını vuracak bir kaleciyle karşı karşıyayız. Umarım yanılmam ....

Pijama reklamı !

Berber

22 Aralık 2010 Çarşamba

Air Diego

Güzel t-shirt ! Bulup alsak hoş olurdu ...

Şamar oğlanı Stuttgart !

Stuttgart ile Bayern Münih 3 gün arayla hem ligde hem de kupada Stuttgart'ın sahası Mercedes-Benz Arena'da üstüste 2 kez karşılaştılar . Bayern'in Stuttgart'ı ligde 5-3 gibi tuhaf bir skorla yenmesinden bir kaç gün sonra bu kez de ortaya çıkan sonuç Stuttgart 3-6 Bayern . Bizim halı sahada yaptığımız maçlarda bu kadar gol olmuyor desem gerçekten abartmam . Bayern'in yaptığı da ayıp bir şey ; 2 maçta stuttgart'ın evinde 11 gol atılır mı yahu...!

Tutmayın beni !

Messi'nin sahada yaptığı işleri övmek artık sıradan bir iş gibi bir şey . Ama yine de bu işe devam edelim . Şu video'yu izledikten sonra sahada haybeden numara yapan futbolcuları izledikçe yüzlerine tüküresim geliyor . Messi ile sıradan futbolcuları karşılaştırmak edepsizlik olur . Lakin Arjantinli'nin maruz kaldığı darbelere rağmen her tarafından taşan futbol oynama isteği ve amatör ruhunu taltif etmemek ayıp ötesi bir şey olur ...

19 Aralık 2010 Pazar

Acele işe ....

Son geçen bir kaç yılda G.Saray, G.Saray'a gelen futbolcu ve teknik adamlar ve takımın geleceği üzerine kurduğumuz hayaller hep güme gitti .Bugün de genç bir çocuk çıkıp G.Saray'a 3 puanı getirdi ve insanları yeni bir hayal dünyasının içine soktu . Yarın basın, medya ve blogger kardeşlerimiz Anıl'ın üzerine titreyecek büyük ihtimalle . Ben de Anıl adına sevindim ama G.Saray futbol takımı dediğim gibi umutlarımızın içine etti hep. Fazla da sevinmeyelim , soğukkanlı olalım bekle-gör politikası uygulayalım bence .Bir maçla yıldız olunmuyor malesef . Gerçekten sevindim bu genç adamın golüne . Ama sakin , sakin,sakin ! Kursağımızda kalmasın ...

Çocuklar "Tiki-Taka" öğrensin !

Tiki-Taka deyimi son günlerde çok popüler ve ilerleyen yıllarda siz de bol bol duyacaksınız emin olun . Çünkü kesinlikle bir futbol ekolü olacak , bence oldu bile . Nedir peki bu Tiki-Taka ? Kaba hatlarıyla ortada sıçan oyunun sahadaki gelişmiş versiyonu . Topa mümkün olduğunca sahip olup , sürekli hareket halinde pas alışverişinde bulunma olayına deniyor . Yalnız bu işi yaparken enine , dikine , kısa ve uzun her türlü pası kullanabilecek teknik kapasitesi yeterli oyuncuların bir arada bulunması gerekiyor. Bu olayı dünyada tahmin ederseniz en iyi Barcelona yapıyor . Rakip pas manyağına döndüğü için topa hasret kalıyor . Maç sonu istatistiklerinde rakip takımların koşu mesafeleri daha fazla çıkıyor genelde. Çünkü top kapabilmek için normalden daha fazla koşmak zorunda kalıyorsunuz . Tiki-Taka'yı becerebilen takımlar (fazla da yok gerçi)topu fazla koşturuyor doğal olarak . Tiki-Taka (Tiqui-Taca) deyimi İspanya'da türemiş. İspanyol televizyoncu Andres Montes İspanya Milli takımının 2006 Dünya Kupası'ndaki oyun tarzı için bu yakıştırmayı yapmış ve o zamandan itibaren popüler olmuş .

Barcelona'nın bir kaç hafta önce R.Sociedad ile oynadığı maçta yaptığı 938 isabetli pası en iyi anlatan olay Tiki-Taka . İspanyol milli takımında da aynı tarzla Xabi, Iniesta, Xabi Alanso, David Silva ,Cazorla ,Fabregas gibi adamlar en büyük yükü kendi üstlerine alarak forvette David Villa , Torres ve Llorente gibi bu oyunu fazlasıyla benimsemiş forvet hattıyla kolay kolay maç kaybetmiyorlar . Eğer rakip takım taraftarıysanız fazlasıyla sıkıcı bir oyun . Aslında topu çok dolaştırıp sürekli pas yapmayı sadece biz değil çoğu futbolsever sevmiyor . Messi , Pedro ve Villa gibi estetik ve hızlı adamlarınız yoksa gole hasrette kalabilirsiniz bu oyun tarzında. Ama bir gerçek var ki bu işi iyi yaparsanız futbolun matrix'ine ulaşmaya ramak kalıyor .

Bizim memlekette futbolla aşina olmaya başlayan yeni yetme tıfıllar çalım sevdalısıdır genelde. Ben de öyleydim bir zamanlar . Ne kadar çok çalım atarsan o kadar iyi futbolcusundur yani . Oysa Avrupa'da futbolu yeni öğrenen çocuklara temel futbol gerçekleri eşliğinde takım oyunun üstünlüğü benimsetiliyor . Bu yüzden Avrupa'da hayran hayran izlediğimiz isimlerin Türkiye'de zorlanmasının bir başka nedenlerinden birisi bu. Pas ve pas oyunlarını yukarıya taşıyamıyoruz. Çocukların şu gerçeği akıllarında tutmaları lazım . Gol atabilmek için pas yapmanız lazım .Her zaman gol atılmaz ama her zaman atılan golden daha çok pas yaparsınız. Ama kötümser de olmamak lazım . Xavi ve Iniesta'yı izleyip büyüyen yeni bir nesil geliyor bence gelecekte ...

18 Aralık 2010 Cumartesi

Kar beyazdır futbol ...

Son bir kaç senedir kara kış İngiltere'de yüzünü iyiden iyiye gösteriyor . Kafamızı hep bu ülkede yağmur yağar diye koşullandırmışız nedense . İklimler mi değişiyor ne ? Diğer ülkelerde maçlar takır takır oynanırken ada beyaza büründü ve lig maçlarının çoğu iptal. Sıkışık fikstür ve teknik direktörlerin şikayetleri yakındır ...

Siyah Beyaz Kar

14 Aralık 2010 Salı

Enstantene..

Bu kare hoşuma gitti . Kasım ayında oynanan Nancy - Lyon maçında yaşanmış bir pozisyon . Kale arkasına sıralanan foto muhabirlerinin çektiği fotoğraflardan çok bu tepeden yakalanan pozisyonlar daha çok hoşuma gidiyor benim nedense ...

Samir Nasri

France Football dergisi Samir Nasri 'yi 2010 yılının en başarılı Fransız'ı seçmiş.Raymond Domenech onu Dünya Kupası'na almayarak eleştirileri üzerine çekmişti hatırlarsanız. Laurent Blanc aynı hatayı yapmak istemiyor ve yapmadı . Peki Cezayir asıllı 23 yaşındaki Nasri yazın G.Afrika'da olmamasına rağmen Arsenal'de ne yaptı da bu ödüle layık görüldü ? Parantez açalım ; o rezil takımda oynamayarak kafadan prim yapmıştır kendisi . Neyse ; Nasri şu ana kadar 21 resmi maçta 12 gol attı. Attığı golleri şöyle bir gözden geçirirseniz, çoğu zeka ürünü ve özellikle kıvrak bileklerini fazlasıyla kullandığı goller. Geçtiğimiz sezon sadece 2 gol atan Fransız'ın bu sene coşmasını ada futbolunu ve Gunners'ı iyice benimsemesine veriyorum ben . Fabregas'ın yakın gelecekte Barça'ya döneceğini düşünürsek , Nasri Kuzey Londra'nın patronu olur. Nasri France Football'ın oylamasında Florent Malouda ve kaleci Hugo Lloris'i arkasına katarak birinci oldu. Anelka , Ribery ve Evra gibi isimlerin esamesi okunmadı bu oylamada .

Edeb yahu Barton !

Bu Joey Barton ne zaman adam olur , yaradan bilir . Aslında tam bir görev adamıdır. Daha önceki psikopat mevzuları hasebiyle sahada ikili mücadelelerde de çekinilen adamlardan birisidir. Newcastle taraftarı onu ne çok sever ne de aşırı nefret eder . Çünkü ayarı yoktur. Şu son aylarda etliye sütlüye karışmıyordu , akıllanmış herhalde demiştim ama yanıldım . Bu hafta sonu Liverpool maçında Torres'e edeb yerini tutarak , ağzından da anlaşılacağı gibi f...'li cümleler kurarak saydırmış . Hakem raporu bekleniyor şimdi. Ceza alır mı bilinmez ama , bana göre tam dayaklık bir adamdır kendisi . Farzedelim bizim Türkiye'de filan yapsaydı mesela şu hareketi , ne olurdu acaba diycem ama neyse terbiyemi bozmamayım şimdi ...

12 Aralık 2010 Pazar

Şampiyonluk alametleri ...

Oynadığı son 10 maçın 9'unu kazanıp 1'inde berabere kaldı Trabzonspor . Dolayısıyla şu son 10 maçlık dönemeç puan cetvelindeki yerini fazlasıyla etkiledi . Hiç bir büyük maçı kaybetmedi , aksine kazandı. Şu ana kadar attığı 37 golü 11 farklı isim atmış . Ne kadar çok futbolcu gol atıyorsa , o yerde takım oyunu oynanmasına delalet . Cale dışında tüm yabancıları golle tanışmış. Yabancı transferlerin işlerliği adına önemli bir gösterge. Takımdan ayrılan Teofilo'nun bile 4 golü var . Umut, Burak ve Jaja'nın attığı gol sayısı 22 . Bu da gösteriyor ki forvet hattı takır takır çalışıyor . 8 deplasmandan alınan 6 galibiyet ve 2 beraberlik hiç mi hiç fena değil. Ligin en az gol yiyen takımı .Demek ki kaleci ve savunma hattı da bir şeyler yapıyor . Üç büyüklere 9,12 ve 19 puan takmış durumda . Şenol Güneş sistemini oturtmuş , futbolcular sözünden zerre kadar çıkkmıyor . Seyirci yana yakıla şampiyonluğa hasret , her maç daha da coşuyor. Trabzonlular kadar takımıyla bir bütün olan seyirci topluluğu bu sene ligimizde hiç görmedim . İkinci devrede saçma sapan puan kayıpları serisi yakalamazsa 2011 yılının şampiyonu gözümüzde belli . Allah nazardan saklasın . Şimdilik hakediyorlar , ama şimdilik ...

11 Aralık 2010 Cumartesi

Afghan women's football

Her güzel şeyin bir sonu vardır !

Ali Sami Yen'e ilk defa 1986 yılında gitmiştim . O zaman 8 yaşındaydım . Babam abimle benim elimden tutmuş bizi G.Saray'ın açılışına götürmüştü. Stada girerken kalbim güm güm atıyordu . Stadın merdivenlerinden çıkarken babamın elini bırakıp koşmuş ve sahayı gören ilk ben olmak istemiştim. Yemyeşil çimlerle ilk karşılaştığımda şaşkınlıktan donakalmıştım . Çünkü hayatımda ilk defa canlı canlı bir çim saha görüyordum ve o da canımdan çok sevdiğim takımımın sahasıydı . Taraftarın seni sevmeyen ölsün şarkısı eşliğinde Prekazi ve Tanju önde olmak üzere tüm futbolcular 1 saat sonra sahaya çıktığında rüya mı bu ya dediğimi hatırlar gibiyim. Aradan 24 sene geçti . Welcome to Hell Stadı huzurevinde ölümü bekleyen kimsesiz yaşlılar gibi haketmediği bir sonla bu dünyadan göçtü gitti . Takımın ruhsuz futbolu pek incitmedi beni , alıştık artık . Ama şu Cimbom var ya 100.yılında şampiyon olamadı üzüldük , rakiplerinin puan kaybettiği haftalarda puanlar kaybetti üzüldük , saçmasapan mağlubiyetler aldı üzüldük . Son maçında Ali Sami Yen'i 3 puanla kapatsın dedik yine üzüldük . Şu son maçında bari çuvallamasaydık yahu . Dibi ne zaman göreceğiz merak etmeye başladım , kabak tadı verdi artık .

Yakın tarihte hatırladığım en kötü G.Saray 2.Fatih Terim dönemindeki 2003-2004 sezonu. Ligi 6.sırada bitiren Cimbom 34 maçta alınan 15 galibiyet , 9 beraberlik ve 10 mağlubiyetle sezonu tamamlamıştı. O zamanki tabloda bile G.Saray'ın ilk yarı itibarıyla 17 maçta topladığı puan 28'di . Her takım kötü dönemler yaşar , fakat G.Saray'da eksik ve gedikleri kapatmak için bir gayret emaresi görmek bir yana işler daha da kötüye gidiyor. Cimbom'u yenmek artık sıradanlaştı . Neyse fazla da bir şeyler yazasım gelmiyor , blog aşkımı da öldürecek bu takım yakında benim...