28 Ocak 2011 Cuma
Poz dediğin böyle olur ...
Real Adebayor !
27 Ocak 2011 Perşembe
Bask rüyası : Athletic Bilbao
Athletic'i yabancı düşmanlığı ve ırkçılıkla suçlayan çevrelerde var . Fakat bu tam anlamıyla doğru sayılmaz . İronik olan durum Athletic Bilbao'nun İngilizler tarafından kurulmuş olması . Ve çoğu kez takım yabancı antrenörlerle çalışmış ve genç takımı eğitmesi için farklı ülkelerin spor adamlarına başvurulmuş . "Sıfır yabancı" değil sadece Bask evladı futbolcu kuralı ön planda tutuluyor . Biraz önce de belirttiğimiz gibi bu siyasi duruşundan ötürü futbol başarısı sekteye uğramış gibi görünse de Athletic felsefesi Basklıların ciğerine işlemiş ve bu durumdan da şikayetçi değiller . Modern futbol dünyasına göre bu anlayış tam bir delilik . Fakat Bilbao'lular kendilerini romantik futbolun özü olarak değerlendiriyor. Onlara göre yeter ki Bask insanlarını temsil eden kırmızı beyaz çubuklu - siyah şortlu Bask evlatları yeşil sahada olsunlar ve yemişim modern futbolu ...
Önemli olan boy değil ....
Kadrolarında % 61 ile en çok yabancı barındıran ülke İngiltere . Onları Almanya %49.6 ile takip ediyor. En az yabancı futbolcu % 2 ile İrlanda'da . İrlanda Brezilya'lının olmadığı tek ülke ayrıca . Avrupa'da oynayan futbolcuların genelde boy ortalaması 181.92 cm . 2008 yılından beri bu rakam 0.29 cm artmış . Araştırmacılar teknik futbolun fizik futboluna göre her geçen sene azaldığı kanısında. Xavi ,Messi ,Iniesta , Sneijder, Modric ve Nasri gibi kısa boylu yetenekli futbolcuların yerini devasa futbolcular alacak gibi gösteriyor gidişat . İstikrar konusunda tartışmasız lider Manchester United . Ana yapısını,çekirdek kadrosunu ve belli başlı ekol adamlarını yıllardır değiştirmedi United . Takımla ne kadar oynarsanız başarı şansınız o ölçüde azalıyor . United 1 ya da 2 nokta transferle stability olayını kimseye kaptırmıyor. Genelde 5.71 yıllık ortalamayla United'lı futbolcular beraber oynamakta . United'ı Dinamo Kiev ve Barcelona takip etmekte ...
Şimdi nereye Camonaresi ?
25 Ocak 2011 Salı
Darphane çalışmaya başladı !
Cantona'nın bir günü !!!
Çalar saatlerden nefret ederim . Benim günüm kuşların kaprisleriyle başlar . Saat 9’da bir toplantım olabilir .Şayet kuşlar beni uyandırmazsa geç kalırım . Cosmos ile olan kontratım bu olasılılığı doğruluyor . Aynı zamanda , saat 6’da güneş doğarken tek bir serçe kuşu veya güvercinler tarafından ziyaret edilirim . Sorarım onlara “Beni niçin uyandırdınız ?” Kuşların cevabı hep aynıdır . “Eric bugün yaşamak zorundasın!”
Duş yapmaktan nefret ederim . Hiç aslan duş alır mı ?Hiç büyük kutup ayısı duş alır mı ? Hayır! Onun yerine yağmur suyunda yıkanırım . Manchester’da her gün yıkanırdım . Provence’de haftada bir kez . Burada New York’ta doğrudan banyoma doğru yönlendirilmiş oluklu bir çatı katım var . Gerçekten muhteşem !
Her sabah en azından 6 bardak sert kahve içerim . Sütten nefret ederim . Mülayimliğin aslıdır bu. Yeni doğmuş bir bebekken , annemin göğsünü bırakır kırmızı küçük bir bardaktaki liköre uzanırdım . Bu bardağı düşününce ağlarım .
Benim için hiçbir iki gün aynı değildir . Eğer aynaya bakar ve bir ressam görürsem resim yaparım . Eğer bir şair görürsem şiir yazarım . Çoğu kez aynada bir armadillo gördüm. Bunlar kötü günlerimdi .Yaratıcılığım sınır tanımaz. Son zamanlarda Steve Bruce (Güzel adam) hakkında bir sone ve II.Katerina’nın hayatına dayalı komik bir opera yazdım .
Cosmos’daki rolüm benim sanatsal verimimi engellemeyecek . Aksine , kendimi sadece futbol direktörü olarak değil sanat direktörü olarak ta görüyorum . Her ikisinde de toplantıdan kaçınacağım . Cantona bir “auteur”dür (yazar) . Bunu diğerlerinden öğrenmekte yetersiz olduğumu söylemek için söylemiyorum . Amacım hem Manchester United’ın Carrington tesisleri hem de Warhol’un yeni yetme sanatçı yetenekleri yetiştirdiği The Factory’ye benzer bir ambiyans oluşturmak .
Elbette , kendimi Ferguson ve Warhol gibi hayalcilerle mukayese etmiyorum . Ne Pele ne de Zidane’la da . Kendimi kısıtlanmamış bir güç , bir modern Da Vinci gibi görüyorum . Soru “Cantona nedir?”değil . Soru “Cantona ne değildir?”
Öğle yemeğine bir tutkum var . Favori yemeğim cassoulet ; ördekli , kazlı domuzlu ve fasulyeli güveç . Sizin kuru fasulyenizden değil . Kuru fasulyeden nefret ederim . İnsan ruhunu alçaltan bir tadı var . Öğle yemeğinde , şarap içerim ve kadehimi servetime ve Cantona’nın etkilediği herkese kaldırırım .
Sonra tekrar aynadaki yansımama bakarım . Belki şimdi bir aktör görürüm ve rol yapmalıyım . Aynanın önünde bir süre durur ve Molière’den okurum ya da Des Lynam’ı oynarım . Çok iyi oluyor ...!
Sonra oyuncularım Cosmonot’larımla vakit geçiririm . Onlar varlık bakımından benden epeyce düşük olmalarına rağmen onları coşturmak için elimden geleni yaparım . Sık sık daha fazlasını . Onları okşarım ve seslenirim .Sişşşt ! Siz muhteşemsiniz . Sonra sessizce kalakalırlar fakat gözleri der ki “Teşekkür ederim babacığım !”
Akşam yemeğine olan tutkum öğleye göre daha yoğundur . Akşam yemeği için seviştim ; yemeğe baktım ; kirletmek için değil ; yemeği yedim .
Akşamları benim en korkunç derecede yaratıcı dönemim . Aralık 1992’de Sheffield Wednesday’a karşı Leeds için oynadığım yorucu fakat ferahlatıcı bir maçtan sonra eve gittim ve hemen transa geçtim . 36 saat sonra , oturma odamım duvarında kandan sıvanmış Garry Mc Allister portesini bularak uyandım . Kimin kanıydı fikrim yok . Akşamleyin , beni cezbeden dürtülere dayanmak gerçekten imkansız.
Ve sonunda yatağa , rüyalar tiyatrosuna . Sanatı hayal ederim , Phil Neville’ı hayal ederim ve daima kırmızı bardağın düşünü görürüm .
24 Ocak 2011 Pazartesi
20 Ocak 2011 Perşembe
Şampiyonlar Ligi Finalleri : Bölüm 2
Bir önceki finalde Marsilya karşısında hayal kırıklığı yaşayan Milan yeni bir yapılanmaya girmiş ve ertesi sene tekrar finalde oynayabilme becerisini göstermişti . Bu defa rakip Cruyff’un Barça’sı idi . Dönemin iki üst düzey futbol oynayan takımları Atina’da finalde birbirine rakip olmuşlardı . Daha maç arifesinde hakem krizi yaşandı . UEFA’nın Hollandalı bir hakemi (John Blankenstein) bu finale ataması Milan cephesini kızdırmıştı . Çünkü Barcelona teknik direktörü bir Hollandalı idi . Aynı zamanda sahadaki Koeman Katalanların en gözde isimlerinden birisiydi . Milan bu atamaya itiraz etti . UEFA hakemi değiştirmek zorunda kaldı ve bir İngiliz’i (Philip Don) maça atadı . Şüphesiz alınan bu kararda Hollandalı hakeme İtalyan taraftarlarından gelen ölüm tehditlerinin etkisi daha büyüktü . Capello’nun Milan’ı o sezon ligde Şampiyon olurken önceki dönemlerin aksine savunma futbolunu benimsemişti . Van Basten , Rijkaard ve Gullit ‘in Çizme’ye vedasıyla beraber Savicevic ve Massaro ön plana çıkmıştı . Marsilya'dan alınan Desailly takviyesi takımın direncini arttırmıştı. Öyle ki ligde 34 maçta sadece 15 gol yiyen Milano temsilcisi İtalya rekorunu bugün bile elinde tutmakta. Orta sahada Albertini Rossoneri'nin adeta parlayan yıldızıydı . Milan'ın aksine Barcelona kendi kimyasına uygun bir biçimde o zamanlarda hücum futbolunu benimsemişti . Cruyff her zaman oyuncularına "Sahaya çıkın ve bu işin tadını çıkarın"desturunu aşılıyordu . İki Şampiyon takımın yapısı oldukça farklıydı . Milan o sene Şampiyon olurken sadece 15 gol yemişti yemesine ama fakat attığı gol sayısı da 35 idi . Barcelona'nın o sene Şampiyon olurken attığı gol sayısı 91'di !Barcelona kağıt üzerinde herkesin favorisiydi . Bir tarafta gol manyağı bir takım diğer tarafta da adeta bir et duvarı! Bulgar Stoichkov ve Brezilyalı Romario'nun yıl boyunca gösterdiği performans muhteşemdi . Herkes Milan'dan savunma ağırlıklı bir futbol beklerken Fabio Capello herkesi şaşırtmış ve hücum hattını ön plana sürmüştü . Bu Barça cephesini bir hayli yanıltmış ve yıpratmıştı . Albertini , Massaro ve Savicevic'i besliyor ve Desailly güçlü mücadelesi yetmiyor gibi bir de rakip kaleyi de yokluyordu . Costacurta ve Baresi'nin bu maçta oynamayışı belki de işe yaramıştı . Milan'ın baskılı oyunu Barça defansının dengesini altüst etmişti . Savicevic'in Nadal'ı ekarte edip Massaro'ya golü attırması maçın sanıldığı gibi geçmeyeceğine bir işaret sayılabilirdi . Donadoni'nin asistiyle Massaro yine 45'te fileleri bulmuş ve İtalyanlar soyunma odasına 2-0 ile moralli ve cesaretli gidiyordu. Massaro Marsilya finalinde kaçırdıklarının acısını sanki bu maça saklamıştı .
Milan :Rossi, Tassotti, Panucci, Albertini, Galli, Maldini (Nava), Donadoni , Desailly, Boban ,Savicevic , Massaro