30 Mart 2010 Salı

Leyla !

Yıllar sonra gelen kupa !

Her sezon türlü hayallerle sezona başlayan Fransa'nın köklü takımı Marsilya tam 17 yıl sonra kupa hasretine son verdi . Geçtiğimiz Cumartesi Fransa Lig Kupası'nda finalde Bordeaux'u 3-1 ile geçtiğinde Deschamp'ın öğrencileri sevinçten uçuyordu ve ertesi gün Marsilya caddelerinde binlerce taraftar kupa gösterisi yaptı. Alt tarafı bir kupa işte bunda sevinecek ne var diyebilirsiniz. Fakat Marsilya taraftarı için bu başarı çok önemli çünkü yıllar önce Avrupa'yı tir tir titreten takım en son ciddi kupasını 1993 yılında Şampiyon Kulüpler Kupasında Milan'a karşı almıştı . Ondan sonra her türlü yarışta hep hüsrana uğrayan Marsilya'nın 1995 yılında küme düşürüldükten sonra ikinci ligde kazandığı Şampiyonluk Kupası ve 2005 yılında gazoz niyetine kazandığı Inter-Toto Kupası'nı saymazsak yıllar sonra gelen en büyük başarısı bu oluyor. Hiç bir Marsilyalı bu başarıyı küçümsemiyor aksine sahipleniyor. Çünkü hala mazisiyle yaşayan ve eski günlerini bir hayli arayan kalabalık Marsilya taraftarı bu kupanın uzun zamandır süregelen uğursuzluğu bozduğuna inanıyor .

La Liga'nın geleceği ?

Barcelona ve Real Madrid'in her geçen sene diğer takımlardan kopması yavaş yavaş gelenek haline gelmeye başladı . İspanya ligi Celtic ve Rangers şampiyonluklarına abone olmuş olan İskoçya ligine dönmeye başladı mı sorusunu akıllara getiriyor . İspanya aslında son dönemde altın yıllarını yaşıyor . Euro 2008 başarısı , kulüp bazında Şampiyonlar Ligi Şampiyonluğu ve klas isimlerin La Liga'ya transferleri İspanya'yı çekici yapan etmenler. Yıldızların İspanya'yı tercih etmesindeki en büyük nedenlerden birisi de Beckham Kanunu . Ülkeye daha kaliteli yabancı futbolcuların gelmesini sağlamak amacıyla yabancı futbolculara uygulanan vergi oranı % 23'e düşürüldü . Bundan ilk yararlanan isim Beckham olduğu için kanunun ismi ona atfedildi . Peki bu kanun kulüplere nasıl yansıyor ? Örneğin Zaragoza İngiliz oyuncusu Pennant'a haftalık 49.200 pound ödüyor . Vergi oranları yüksek olan İngiltere'de aynı oyuncuya bir İngiliz takımı yaklaşık 80.000 pound ödemek zorunda. Fakat İspanyol takımlarını ilerde zor günler bekliyor , çünkü hükümet Beckham Kanununu yakında kaldırmaya ve vergi oranlarını tekrar yükseltmeye hazırlanıyor . Ağır borç yükü altındaki diğer İspanyol kulüpler bu durumdan yakında fazlasıyla etkilenecek ve eskisi gibi para trafiği büyük ihtimalle dönmeyecek . Şu anda bile Barcelona ve Real Madrid'in oyuncağı haline gelmiş ligin diğer takımları figüran vazifesini benimseyecekler. Bu durum haliyle ligin kalitesini azaltmakla kalmayacak , ayrıca Barça ve Real Madrid'i de bir şekilde etkileyecek . Şimdi İspanyol futbol kurmayları gelecekteki tehlikeyi farketmiş olmamalılar ki , yavaştan beyin fırtınası ve senaryolar üretmeye başladı . Sıkıcı dediğimiz İtalyan futbolunda bile şampiyon adaylarının İspanya'dan fazla olması çok net durumu açıklıyor.....

Kuranyi ve Milli Takım

2008 Ekim'inde Almanya'nın Rusya ile oynadığı maç öncesinde Joachim Loew tarafından davet edilmesine rağmen 18 kişilik kadroya alınmadığını öğrenen Alman santrafor Kevin Kuranyi, madem kadroya alınmayacaktım maçı evimde de seyredebilirdim diyerek hışımla maçın devre arasında stadı terkeder . Maçtan sonra durumu öğrenen Loew bundan böyle milli takımın başında olduğu sürece Kuranyi'nin asla Panzer formasını giyemeyeceğini söyler. Kuranyi tüm medyanın önünde yaptığı işten dolayı özür diler ama artık nafiledir. O günden beri milli forma yüzü göremeyen Kuranyi ligde hayatının en güzel dönemlerinden birisini geçirmekte ve Alman medyası onun tekrar milli takıma seçilmesi yönünde Loew'e yavaş yavaş baskı yapmakta. Kuranyi'nin en büyük destekçisi Beckenbauer . Köln'de gol atmayı unutan Podolski , Bayern'de eski günlerini özlettiren Klose ve Mario Gomez eğer milli takımı hakediyorlarsa Kuranyi çoktan kadroda olmalıydı diyen bir sürü Alman var. Kuranyi özellikle bu sene Felix Magath'lı Schalke'de inanılmaz işler yapıyor ve şu anda ilk 11'de başladığı 25 maçta 17 gol attı ve yaptığı asistler de cabası . Afrika öncesi Loew'ü zor günler bekliyor aslında. Fakat şu an görünüm itibariyle Loew tükürdüğünü yalayacak gibi durmuyor ...

28 Mart 2010 Pazar

Sakin Fener ! Tutkusuz G.Saray !

Hafta içi rahmetli Canaydın'ın vefatı münasebetiyle yumuşayan ortamın ve karşılıklı verilen dostluk mesajlarının G.Saray'ı uyuttuğunu, Fenerbahçe'ye daha çok yaradığını ve önemli derbiyi G.Saray adına yavanlaştırdığını söylesem yanılırmıyım acaba, siz karar verin . Hiç değilse G.Saray'lı futbolcular rahmetlinin hatırına bir yerine iki kere koşsalar , rakibini adam gibi ısırsalar daha iyi olmaz mıydı ? Derbilerin elbette olaysız ve vukuatsız geçmesini arzu ediyoruz . Fakat şevksiz , mücadelesiz ve ruhsuz futbolun oynandığı bir oyunu izlemekte istemiyorum açıkçası .
Fenerbahçe çok acaip taktik varyasyonlarla sahaya çıkmadı , Emre'nin yokluğunda Selçuk'un ayağa top yapan sakin oyunu ve diğer futbolcuların G.Saray'ın üstüne gelmesini bekleyen soğukkanlı tutumları vardı. G.Saray ise orta sahayı Fenerbahçe'nin pas trafiğine kaptırmış ve organize atak özürlüsü bir görüntü içersindeydi . Buna rağmen maçın genelinde top orta sahada gereksiz ve hedefsiz bir şekilde iki takım arasında döndü durdu . Elano ve Sarp ikilisinin kısır performansları ve Caner-Keita kanatlarının işlemeyen görüntüsü forvet hattınının elini ayağını bağladı . Arda'nın gereksiz kahramanlık gösterisi ve sakatlığı tam geçmediği halde oynamak istemesi her şeyi daha da karmakarışık etti . Dos Santos'un saman alevi deparları ve beceriksiz son vuruşları birazcık nabzı arttırdı. Fenerbahçe ara paslarla Guiza'yı kullanmak istedi , olmadı . Beraberliğe razı görünen takım , arzusuz G.Saray'ı Leo Franco'nun acemiliğiyle yendi ve tarih sayfasına gene üzülen takım G.Saray olarak yazıldı . Arjantinli kalecinin maçın sonunda Keita'nın inanılmaz şutunu bir o kadar inanılmaz bir şekilde çıkaran Volkan'dan ibret alması gereken dersleri var. Bir maçta gol olmuyorsa , en azından farkı ve sonucu kaleciler belirlesin bari. Lig daha bitmedi , önümüzdeki maçlara bakacağız teranesine sığınmadan yorum yapmak istiyoruz ama , G.Saray'ın arzusuz ve tutkusuz oyunu bizim de şevkimizi heyecanımızı kırıyor. Bu takımın adam gibi kaleciye ve orta saha elemanlarına ihtiyacı var . Şu saatten sonra yakın planda yapılabilecek ve gerçekleştirilebilecek yegane hedef lig ikinciliği ve CL bileti görünüyor. Onun dışında onca harcanan paraya ve umutlara rağmen ele geçenler bir kayıp sezon daha ve hayalkırıklığıdır . Yazık ...!

26 Mart 2010 Cuma

Ribery'i unut , Robben'e bak !

Arjen Robben'in attığı goller olmasa Bayern'in 7 puanını ligden düşün , Şampiyonlar Liginden de eleyin . İyileşip top oynadığından beri, hem sezon başında ağır aksak giden Bavyera temsilcisini canlandırdı, ritme soktu hem de hemşosu Van Gaal'ı kurtardı desek yeridir. Kupa maçında Schalke'ye karşı uzatma dakikalarında milletin dili dışarı çıkmışken yaptığı koşu ve attığı gol tek kelimeyle muhteşem . Annesi eski bir jimnastikçi babası da amatör futbolcu olan Robben ebebeynlerinden çok şey almış . Sahip olduğu esneklik ve hız onu farklı kılıyor. Ayrıca 100 m'yi 10-11 saniyede koşan nadide futbolculardan birisi . Hala Real bu adamı niye bıraktı ,anlayabilmiş değilim . Hollandalı futbolcu ,Ribery'nin pabucunu da dama atmak üzere. Sezonun başından beri gidecek mi , gitmeyecek mi soruları sorulan Ribery artık milletin canını sıkmaya başladı . Tamam kabul ediyorum , Ribery'de muhteşem bir futbolcu ve onu da izlemesi büyük bir keyif ; ama gazeteden,Tv'den , internete kadar kaç senedir onunla ilgili çıkan haberlerin yarısından çoğu Ribery gidiyor, gidecek, gitmeye az kaldı , seneye yokum vb...Çıkta sadece topunu oyna be adam ! Robben 24 milyon Euro'ya gelmiş masraflı bir adam fakat aldığı parayı takır takır helal ettiriyor. Oysa Ribery kendini futbola verip işine yoğunlaşsa iki R'nin oynayacağı futbol çok şeyi değiştirir. Olmazsa Bayern satsın bu Ribery'i , ne Robben'ler daha bulur oynatır. Fazla naz aşık usandırırmış ...!

23 Mart 2010 Salı

Non-Flying Dutchman : Dennis Bergkamp

Futbol dünyası ona “Non-Flying Dutchman, Iceman, Dutchmaster, Bergy ve Dennis The Menace” lakaplarını yakıştırdı. Fakat en çok göze çarpan ismi “God” oldu. Tanrı anlamına gelen bu yakıştırma aslında son derece dini inançlarına bağlı olan Bergkamp’ı bir hayli rahatsız etse de onu izlemeye gelen çoğu taraftarın sırtında 10 numaralı God forması vardı. Topu kontrolü, pasları, son vuruşları ve driplingleriyle Hollanda futbolunun göze çarpan en keskin simalarından birisi oldu Dennis Nicolaas Maria Bergkamp. Dennis Bergkamp 10 Mayıs 1969 yılında Amsterdam’da doğdu . Ailesi de tam bir futbol manyağı olduğu için çocuklarına hayranı oldukları Manchester United’ın İskoç futbolcusu Denis Law’un ismini verdi . Hep nüfus idaresi bizim buralarda yanlış yapacak değil ya , nüfusta yanlışlıkla ismi Dennis (çift n’li)olarak kaydedildi . 12 yaşında ülkenin en büyük futbol ocaklarından birisi olan Ajax ile tanıştı. Onu Ajax’a kazandıran isim Sarı Fare Johan Cruyff idi .Ajax’ın formasını resmi olarak giydiğinde 17 yaşındaydı ve o sene 14 kez takımda görev aldı . 1987 yılında o zamanın Kupa Galipleri Kupası finalinde Ajax’ın Lokomotiv Leipzig takımını devirdiği maçta yedek olarak sonradan oyuna girdi ve bu onun ilk başarısıydı .
Ertesi yıl takımının değişmez ismi oldu ve 1986 – 1993 yılları arasında 1 Lig , 1 Uefa Kupası ve bir de KNVB Kupası kaldırdı , 3 kez gol kralı oldu . Hollanda’nın parlayan yıldızı , zamanın futbol merkezi Serie A’nın ilgisini çekti ve 1993 yazında takım arkadaşı Wim Jonk ile beraber Inter’e transfer oldu . 12 milyon pound’a Inter’e transfer olduğunda Lentini’den sonra dünyanın en pahalı futbolcusuydu . Fakat İtalya’da renkli anıları pek fazla olmadı desek yeridir . Çünkü Çizme’nin o zamanlar revaçta olan sert ve katı futboluna alışmakta zorlandı . 50 maçta attığı 11 gol İtalyanları tatmin etmedi . Maliyetinden dolayı beklentiler fazlaydı ve İtalyan medyası onun oyunundan dolayı kıyasıya eleştirdi . Hatta İtalya’da haftanın en kötü futbolcusu (Donky of the week)ödülü haftanın Bergkamp’ı olarak değiştirildi ve bu durum onu fazlasıyla üzdü ve strese soktu . Mutsuz geçen 2 yıllık İtalya macerasından sonra Arsenal imdadına yetişti . Arsenal menejeri Bruce Rioch ısrarla Hollandalı’yı takımına katmak istedi ve bu ısrarının semeresini Gunners yakın gelecekte fazlasıyla görecekti . Bergkamp kendisine daha çok yakışan ada futbolunun ilk 6 haftasında golle buluşamadı . 7. maçında golle tanıştığında Arsenal’in efsane forveti Ian Wright ile birlikte mükemmel bir uyum yakaladı . Bergkamp’ın ada futboluna transferi bir başka açıdan çok önemliydi . Meşhur Heysel faciasından sonra İngiltere topraklarına ayak basan ilk star futbolcuydu . Üzerine ölü toprağı serpilmiş Arsenal’i canlandıran da yine Hollandalı oldu. Bergkamp en güzel yıllarını Arsene Wenger ile yaşadı . 1997-98 sezonunda Wenger’in forvet arkasında (supporter diyoruz şimdi) verdiği görev ile Arsenal’i resmen uçurdu. Günümüzde bile İngiltere’de çoğu kişi onu adaya gelen en iyi yabancı futbolcu olarak değerlendirir . Bergkamp uzun boyu ve güçlü yapısına kıvrak bileklerini de ekleyince tadından yenmez bir futbolcu oluyordu . Hele 2002’de Newcastle’a attığı gol var ki , tam bir zeka ürünüydü . Aşağıda bir izleyin derim . Çalımı yiyen Dabizas’ın rüyalarına karabasan olarak hala girdiğini iddia ediyorum .

Bergkamp’ın ada başarılarının Avrupa mücadelelerine yansıdığını pek söylemeyebiliriz. Ajax ve Inter’de oynarken ulaştığı UEFA zaferinin üçüncüsüne G.Saraylı futbolcuların penaltılarının engel olduğunu unutmayalım . Bergkamp’ın milli takım kariyeri boyunca kupası bulunmuyor ama yaşadığı çok tatlı anıları var . İlk kez 1990 yılında İtalya’ya karşı milli formayı giyen Bergkamp’ın ilk büyük turnuvası EURO 92 oldu.Burada Van Basten ile forveti paylaşan Bergkamp’ın Hollandası , yarı finalde şampiyon Danimarka’ya penaltılarla elendi . Bu maçta Bergkamp birisi penaltı atışları olmak üzere iki gol atmıştı . 94 Dünya Kupası’nda Şampiyon Brezilya’nın az daha canını yakıyordu fakat maç 3-2 Brezilya’nın lehineydi . EURO 96’da yine elenen taraf portakallar olmuş , Denis Bergkamp ancak 1 gol atabilmişti . 98 Fransa Dünya Kupasında Arjantin’e attığı gol klasiklerden birisi olmuştur. Frank De Boer’ in nerdeyse 60 m.lik pasını ustalıkla kontrol etmiş , Ayala’yı bakkala göndermiş ve topu tavana takmıştı hatırlarsanız . En son EURO 2000’e katılan Bergkamp kendi ülkesinde favori gösterilmelerine rağmen yarı finalde penaltı atışlarında İtalya’ya engel olamamıştır.
2002 Dünya Kupasına katılmayı çok istemiş ama gidememiştir. Bunun sebebi sakatlığı değil herkes tarafından bilinen meşhur uçuş fobisidir. Japonya ve G.Kore’de ki turnuva için Bergkamp’ın saatlerce uçması gerekmektedir. Uçuş korkusunun kökenlerinin 1994 Amerika Dünya Kupasına dayandığı söylenmektedir. Milli takım uçağında futbolcularla beraber uçacak gazetecilerden birisi uçağın bekleme nedeni olarak bomba ihbarı olduğunu söyleyince Bergkamp o günlerden beri uçaktan ve uçmaktan nefret eder , uçuş fobisi başlar . Onun bu uçuş korkusu Arsenal ve Milli takımın uzak deplasmanlarından alıkoyar . İngiltere’de bile Bergkamp’ın sürekli trenleri kullandığı çok iyi bilinir. Uçma korkusuna hitaben ona Non-Flying Dutchman lakabı yakıştırılır.Arsenal yıllarına geri dönecek olursak ; o her zaman sahada arkadaşlarının en güvendiği isimlerden birisi olmuştur . Onun sahadaki varlığı Henry ve arkadaşlarını hep ihya etmiştir. Hatta hemşosu Overmars sahada sürekli topa ona atmasından dolayı bazen kalaylanmıştır .
Evli ve 4 çocuk babası olan Bergkamp 20 yıllık profesyonel hayatına 2006 yılında nokta koymuştur. Son veda maçı harika görüntülere sahne olmuş , bir çok Arsenal taraftarı o müthiş günü unutamamıştır. Emirates stadının ilk açılış maçında eski takım arkadaşları ve Johan Cruyff’lu -Van Basten’li Ajax, portakal forması giymiş 54.000 taraftarın önünde oynamış ve göz yaşları içinde Bergkamp son defa yeşil sahalara futbolcu olarak ayak basmıştır.
Hollandalı Bergkamp 2008 yılında antrnörlük kurslarına başvurmuş , sonrasında Johan Neeskens ile beraber Hollanda B takımını çalıştırmıştır .Şu anda Ajax’ın miniklerini yetiştirmekle meşgul olan Dennis Bergkamp o eşşiz futbolu ve cin gibi oyunuyla bana bu postu yazmayı mecbur kılmış ve bugün bile onu yaadeden , hatırlayan , özleyen ve benim gibi onun gibisi gelmedi diyen bir çok futbol aşığını kendisine hayran bırakmıştır.

Hayal değil !

Bursaspor önümüzdeki hafta İBB ile oynayacak . Olimpiyat stadında seyirci fakiri Belediye karşısında stadı dolduran taraftar kitlesi büyük ihtimalle yeşil beyazlılar olacak . Onun için bu maç bir deplasman değil ve hedefi olmayan orta sıra takımı Belediyeyi yenmekte zorlanmazlar . Daha sonra kendi sahasında Türkiye Kupasından başka hedefi olmayan bir Antalya maçı var . İçerde Antalya ,Gaziantep, Kayseri ve Beşiktaş maçlarını oynayacaklar . Kağıt üzerinde sallamak kolay fakat bu 4 maçtan 10 puan bekliyorum . Zaten cepte olan Ankaraspor maçı da var , etti 13 . Dışarıda Gençlerbirliği ve Galatasaray maçı kaldı . Bursapor'un korkması gereken maçlar bunlar . Fakat şu halleriyle hiçte heyecanlı ve panik gibi görünmeyen Timsahlar bu maçlardan en az 2 veya 4 puan çıkarabilecek güçte. Son haftaya Beşiktaş ile kafa kafaya girme ihtimali şimdiden beni heyecanlandırıyor , ne maç olurdu ama ! İnanın acaip bir fikstür ve puan rahatlığı var Bursa'nın . G.Saraylıyım ama , biz şampiyon olamazsak Bursapor olsun diyen milyonlarca insanın arasında ben de yerimi ayırttım . Kesinlikle Bursaspor'un şampiyonluğu futbolumuzda taşları yerinden oynatır , ligimize renk getirir , kalite getirir . Kendi takımım şampiyon olsun bu kadar heyecanlanmam . Ama dedik ya, kağıt üstünde her şey harika gibi görünüyor. Ama sakatlıklar , kart cezaları , heyecan faktörü , beceriksizlik ve en çok endişelendiğim futbolumuzun derin devleti araya girmezse 2010 yılı unutulmaz bir yıl olacak ...

Su savaşları

Boca Juniors-River Plate arasında oynanması gereken derbi ertelendi . Sebep aşırı yağan yağmurun Superclásico'ya engel olması ve topun su birikintileriyle dolu zeminde dönememesi . Maç 9. dakikada hakem tarafından iptal edildi . Hakem futbolculara sormuş , oğlum Roman bak demiş top hareket bile etmiyor. Palermo da yandan haklısın hocam demiş. Garcia hocam bir 10 dakika daha oynayalım demiş , hakem onu kaale bile almamış . Boca River derbisi en son 1931 yılında şiddet olayları nedeniyle tatil edilmiş. O günden bu yana böyle bir olay görülmemiş. Şimdi ne var bunda maç iptal edilmiş diyeceksiniz. Asıl sorun Boca Stadyumunun 10 km uzağında 2 saat sonra başka bir maçın (Independiente - Central Rosario) , yağmurun devam etmesine rağmen oynanması . Şimdi o maç oynatıldı da bu maç neden oynatılmadı diye soruyor Arjantinliler. Hani Boca Stadyumu Arjantin'in en iyi drenaj sistemine sahipti diye soranlar var . Boca başkanı maçın Çarşamba günü oynatılmasını söylemiş . Hem o gün resmi tatil demiş , herkes maça gelir . Hükümet karşı çıkmış , diktatörlük döneminde ölen 30.000 insanın yası tutulacakmış Çarşamba Arjantin'de . Maç Perşembeye konmuş ...

Bakış açısı

22 Mart 2010 Pazartesi

Güle güle Başkan !

Lig Tv'de öğrendim haberi . Haberi sunarken vtr'den Yunus Emre'nin güzel bir lafı geçti . "Dünya bir penceredir . Her gelen baktı geçti. " Yalın ve basit Türkçe'si ile gönülleri tutuşturan Y.Emre'nin şu sözleri ne kadar da güzel özetliyor herşeyi . Çoğu zaman Canaydın'ın penceresinden bakmadık , bakamadık . Belki de bakmak istemedik . Onun G.Saray'la yatıp kalktığını belki de G.Saray yüzünden bu sinsi hastalığı kaptığını düşünemedik . Hayatta hiç bir şey insanlıktan , düzgün yaşamaktan ve şu alemden göçüp gitmekten daha önemli değil kanımca . Allah gani gani rahmet eylesin...

21 Mart 2010 Pazar

Hamsi Aslanı Ham yaparken ....

Olmayınca olmuyor bahanesine sığınmak maçı kurtarmıyor , kaybedilen puanları getirmiyor , deplasman fakiri milyon euro'luk takım etiketini yapıştırıveriyor . Maçın belki de en iyi adamlarından bir tanesi olan Emre'nin inanılmaz hatası ligin kaderini aşağı yukarı çizdi çizecek . İlk 10 dakikada yakalanan gol pozisyonlarını kurtaran Trabzon kalecisi Onur sadece golleri kurtarmakla kalmadı , Cimbom'un şevkini de kırdı . Keita'nın pet şişe maskaralığıyla Trabzonluları kızdırması onu hem antipatik yapmakla kalmayıp konsantrasyonunu da sıfırladı ve rakip elemanları da gaza getirdi . Keita kaliteli bir futbolcu ama yaptığı maç dışı stratejik hatalar koskaca takımı garip bir şekilde etkiliyor. Kenar yönetimin aradan geçen onca haftaya rağmen takımı artık hala avcunun içine alamaması , yanlış zamanda yanlış taktiklerin , yanlış adamlarla oynamasına seyirci kalması can sıkıcı . Üretkenliği olmayan bir orta sahanın Elano'nun çıkışıyla iyice kısırlaştırılmasına nasıl müsade ediliyor akıl sır ermiyor . Elano ahım şahım işler yapmıyor , ben farklıyım demiyor . Ama şu koşullar altında tutulması gerekiyordu . Her topun sürekli Caner tarafından kullanılması ve ve çoğunun heba olması Caner'in suçu değil , müdahale etmeyen kenar yönetimin hatasıdır. Caner'in şiddetle bonservisinin alınmasından yanayım ama bu çocuğu sol bek oynaması konusunda ısrar edilecekse Rusya'da yolu açık olsun . Bu arada Meksikalı patlamaya hazır bir bomba gibi , pozisyonların çoğunda onun adı vardı . Depara kalkarken yüksek vitesle kalkıyor ama kaçırdığı goller hüsranla bitebilecek bir sezonun geri sayım rakamları gibi. Gol atana kadar lig bitecek . Sarp ve Barış ikilisine kimse kızmasın . Adamların eti budu belli , onlar kapasitelerinin hakkını veriyorlar , çok şeyler ummamak lazım . Asıl sorun hocanın onları ateşe atması ve onlardan çok şey umması . Futbolu unutan Ayhan'ın , eksik Arda'nın ve kendini adam gibi maça veremeyen Elano'nun maç üzerindeki görünmez etkilerini unutmamak lazım . Fenerbahçe derbisi iki takım adına çok şeyi belirleyecek . Artık bir Anadolu takımının gerçekten büyüklerin yaptığı şapşallıkları adam gibi değerlendirip onlara okkalı bir tokat atmasını acaip istiyorum . İstikrarsız bir Galatasaray'ın şu haliyle şampiyon olması mı daha kolay , devenin iğne deliğinden geçmesi mi derseniz , iğneyi getirin derim ...

18 Mart 2010 Perşembe

Bu işin sonu ne ?

Hayatı boyunca göklere çıkarılıp , herkes tarafından sevilip sayılan ve buna rağmen kariyer yapamadan, kupa kazanamadan veya tek tük kupalarla tarihin sayfalarına gömülen yığınla futbolcu var . Messi daha 23 yaşında ve bu yaşta adamın yaşamadığı mutluluk kalmamış . Alınabilecek her kupanın bir kulpundan tutmuş . Çocukken , delikanlıyken , gençken her türlü dünyada ve ülkesinde , oynadığı ülkede yılın futbolcusu ödüllerini cebe indirmiş . 16 yaşından 23 yaşına kadar kariyer denen olayın tavanının tavanını yapmış bir adam hala sanki hiç bir şey kazanmamış birisi gibi aynı şevk ve heyecanla topunu oynuyor olması bizi canevinden vuruyor . Hep topun onun ayağına gelmesini , herkesi boncuk gibi dizmesini , öldürücü driplingler yapmasını ,asistlerini istiyoruz. Kariyerinde kazanamadığı tek kupa Dünya Kupası . Farzedelim onu da bu yaz kazandı diyelim , geriye ne kaldı ? Bu kadar erken yaşta bu kadar büyük işler yapılır mı be adam ! Futbolu bıraktığında yedi ceddine anlatacağı o kadar çok şey var ki , anlat anlat bitmez. Öldüğü zaman otopsi yapılsın , gerçekten dünyalı mı , bizden biri mi teyit edilsin ...

Against Modern Football

17 Mart 2010 Çarşamba

Chelsea 0 Inter (Special) 1

I am not saying Inter is better than them (Chelsea) . I am saying Inter is much better than Chelsea .

( Inter'in onlardan (Chelsea) iyi olduğunu söylemiyorum . Inter'in Chelsea'den çok daha iyi olduğunu söylüyorum.) - Jose Mourinho - Maçtan sonra...

16 Mart 2010 Salı

Üstünde İstanbul var !

Bu yıl Madrid'de oynanacak olan CL Final maçının topu Adidas tarafından görücüye çıkarılmış . Topun özelliği her yıldızın üstünde daha önceden oynanan CL finallerinin logolarının olması . Geçtiğimiz hafta Pennearabiata bu topun İstanbul'a ait kısmında Boğaziçi ambleminin olabileceğini söylemişti . Topun şu görünümüyle köprü möprü yok . Sadece İstanbul yazısı ve şekilleri mevcut. Top güzel görünüyor bu arada, zaten yıldız olayı beni benden alıyor . Bizim ufaklığa replikasını almayı düşünüyorum, arada ben de gaza gelir tepiştiririm...

Zeppelin !

Yıl 1930 . Wembley semalarında bir Zeplin enstantenesi . Süper yakalamışlar !

ManU'yu Rooney değil THY uçuracak !

" Tek rakibimiz Türk Hava Yolları idi . O da bizden oldu , şimdi rakipsiz kaldık iyi mi ?"

THY Barcelona ve ManU ile sponsorluk anlaşması yaptı ya , gerçekten iyi iş yaptı . Başka bir sektörden sponsorluk anlaşması yapsa , futbol kaynağının getirdiği ganimet kadar kazanç sağlayamazdı herhalde . Futbol sadece futbol değildir geyiğine sarılıp lafımı noktalıyorum .

Beckham futbola döner mi ?

David Beckham'ın Dünya Kupası'na yetişmesinin imkansız olduğunu herkes söylüyor . Dünya Kupası'nı geçtik , Beckham bir daha futbola döner mi dönmez minin sorulması gerekiyor aslında. Beckham 1975 doğumlu ve 35 yaşında. Her ne kadar cemiyet hayatının (!) favori isimlerinden birisi olsa da , Allah'ı var futbolculuğu ile tam bir profesyonel . Fakat aşil tendonu denilen şey hakikaten pis bir olay . İyileşme süreci epey vakit alan sakatlıklardan . Tendon ameliyatı son derece dikkatli yapılması gereken bir iş. Zaten profesyonel isimler o ameliyatı halletmiştir. Beckham'ın ayağının en az 5 hafta alçıda kalması gerekiyor. Ondan sonra fizyoterapi çalışmaları derken bu zaman dilimi 6 ayı bulabiliyor. Kendine son derece iyi bakan profesyonel atletler bile anca bu sürede iyileşebiliyorlar . Beckham 6 ayda fit oldu diyelim, bu seferde Amerikan Futbol Ligi bitmesine de 1 aylık bir süre kalıyor . Bu maçlarda da Beckham'ın 90 dakikayı çıkaramayacağı muhtemel . Acaip maç eksiği olacak Beckham'ın . Avrupa'ya transfer oldu diyelim ; 35-36 yaşında , sakatlıktan yeni çıkmış bir adamı elit kulüpler taş çatlasa anca kulübelerine koyar . Milan belki vefa dersi verebilir, ama eski Beckham'ı bir daha göreceğimizi zannetmem . Beckham bana bu laflarımı yedirir mi ayrı konu , fakat şu anda Beckham'dan anca takım maskotu olur daha da bir şey olmaz...

14 Mart 2010 Pazar

Hatice - Netice Meselesi !

Futbol yok , şut yok , gol pozisyonu desen kısır oğlu kısır ! Leo Franco'nun formasında en ufak kırışıklık yok , ütüsü jilet gibi . Serkan Kırıntılı kalesinde 3 top görmüş , üçü de gol olmuş . Yani aslında o da maçı seyretti desek yeridir . Yavan orta saha mücadelelerinin bolca olduğu , Ankaragücü takımının bol bol ayağa pas yaptığı ama golün g'sini bile düşünmediği ve G.Saray'ın da yıldız ayakların yıldızlık dokunuşlarıyla günü kapattığı zevksiz bir maç oldu . Sadece skor güzel ; bir de Baros efendinin aylar sonra golle dönmesi . Ankaragücüde dahil olmak üzere star futbolcuların cirit attığı bir maçta Keita'dan başka kımıldayan ve parlayan bir adam göremedik . Futbol fakiri bir gecenin bereketli puanı ve golleri özet için cuk oturuyor. Skor kimseyi yanıltmasın , G.Saray orta sahasıyla forveti arasında hala kopuk bir oyun oynuyor. Bir de Arda'ya ne kadar çok endekslenmiş bu takım onu gördük bu maçta . Trabzon maçına bu oyun yetmez ,hele şampiyonluğa hiç yetmez ...!

11 Mart 2010 Perşembe

L'OM 93

Sen ağlama Beckham !

Eski takımına karşı oynarken sevgi çemberi ve vefa sarmalı içinde olmak her futbolcuya nasip olmaz. Beckham maçtan önce sürekli eski günleri ve Manchester taraftarını özlediğini dillendirerek Old Trafford ahalisinin muhtemel ters tepkilerini söndürdü. Oyuna girdiğinde herkes onu bağrına bastı ve özellikle dikkat ettim , suratı ha ağladım ha ağlayacağım gibiydi . Zaten maçtan sonra kendini tutamadı . Manchester'ın bu Milan'ı yeneceği dünden belliydi zaten . Çoğu kişi belki de bu sınırlar ötesi popüler evladını bağrına basmak için tribünlerdeydi . Eminim elenmek Beckham'ın zerre kadar umrunda değildi . Bu gece onun gecesiydi . Madrid'e gitmese zamanında harbiden onun için daha iyi olurdu ...

250 Milyon Euro'ya son 16

Bosna Hersek'li 19'luk Miralem Pjanic ,Casillas'ı avladığında , transfere yaklaşık 250 milyon Euro harcayan Real Madrid'in kaderide belli oluyordu . O kadar paraya anca son 16 kaldı İspanyol ekibi için. Oysa kendi sahalarında başka bir final oynamak verken bu şekilde finali görmek parayla saadet olur mu geyiğini milletin ağzına bir kez daha pelesenk etti . Bir de ezeli rakip Barcelona bu stadda finali görüp kupayı bir kez daha kaldırırsa, son senelerde çekilen eziyetlerin en büyüğü olurdu büyük ihtimalle.

2003 yılında Juventus'a yarı finalde (1-3&2-1), 2004 yılında Monaco'ya çeyrek finalde (1-3 & 4-2), 2005 yılında Juventus'a 2.turda (0-2&1-0),2006 yılında Arsenal'e 2.turda (0-1&0-0),2007 yılında Bayern Münih'e 2.turda (1-2&3-2),2008 yılında Roma'ya 2.turda (1-2&1-2) ve geçtiğimiz sene Liverpool'a 2.turda (0-1&0-4) kaybederek hezimet üstüne hezimet yaşadı Madridliler. Artık Real'i turnuva maçlarında elemek sıradan bir olay oldu sanki ...

Bir bakışta Euro 2012 - Maç Yerleri

Maçlar 8 Haziran -1 Temmuz 2012 tarihlerinde oynanacak.

  • Warsaw (Varşova) : 3 Grup maçı (Açılış maçı dahil) , 1 çeyrek final , 1 yarı final
  • Gdansk : 3 Gup maçı , 1 çeyrek final
  • Poznan : 3 Grup maçı
  • Wroclaw : 3 Grup Maçı
  • Kiev : 3 Grup maçı , 1 Çeyrek final , 1 Yarı Final , KUPA FİNALİ
  • Donetsk : 3 Grup maçı , 1 Çeyrek Final
  • Kharkiv : 3 Gup maçı
  • Lviv : 3 Grup Maçı

9 Mart 2010 Salı

Robben çaktı ...

Gecenin en güzel golü kanımca Robben'e ait . Uzaktan öylesine güzel çaktı ki , menekşeler ne olduğunu anlamadı bile , oysa saniyeler önce Jovatic durumu 3-1 yapmıştı ve Fiorentina taraftarları hala atılan gole sevinmekteydiler. Golleri görmek için TvGolo 'ya tıklayın. İnternetten maçı takip edebildik yeterince . Arsenal Porto'yu eleğe çevirmiş . Hafta sonu kaçırdığı gollerle saç baş yolduran Danimarkalı Bendtner hat-trick yapınca Fabregas'ın yokluğu hissedilmemiş bile . Şu Arsenal'in gençleri bir kupa görsün istiyorum be ...

V Sign

İngilizler bizim bildiğimiz işaret ve orta parmakların kalkmasıyla oluşan zafer işaretini avuç içi yüze gelecek şekilde yapıldığı zaman edepsiz , ayıp ve hakaret içeren bir davranış olarak algılıyorlar . Çoğu İngiliz sinirlendiği zaman karşısındaki denyo bir adama bu işareti gösterir . Zamanında Marmaris'teyken bizzat şahit olmuştum . Neyse konuya gelelim ; aynı işareti Wigan maçında Steven Gerrard maçın hakemine yaptı .İngiliz basınında bu hareket hatırı sayılır bir biçimde konuşuldu. Bir pozisyon sonrası sarı kart gören Gerrard hakeme bu işareti çaktı . Hakem görmezden geldi , fakat İngiliz medyası bunu kaçırmadı. Gerrard'ın karizması mı baskınlığı mı diyelim , hareket sineye çekildi . Aynı hareketin Türkçe versiyonunu bizim hakemlere yapsan, cezalar havada uçuşurdu muhtemelen . Bu arada Liverpool'un oynadığı bu futbolla yakında Liverpool taraftarının aynı hareketi futbolculara ve özellikle de Benitez'e çekeceği muhtemel gözüküyor ...

8 Mart 2010 Pazartesi

Rüzgar ters ESti !

Konsantrasyon geçen haftaki Kasımpaşa maçında unutulmuş, Eskişehir'e götürülmemiş . Ev sahibi ekip topa iyi bastı , G.Saraylı futbolcuların pas trafiğinin içine etti Cimbomu 18'e fazla sokmadı . Sonuç normal . Anormal olan bu kadar basit yenen gollerin artık normal hale gelmeye başlaması . Servet eski model arabalar gibi yavaş ; seri değil . Ayhan emekli olmak için can atıyor . Mehmet Topal saatli bomba ! Sabri formunu yakalayamadı , Caner açıkta oynarken takımın en yaratıcısı futbolcusu olurken , geride bir o kadar kısır ve sinir bozucu . Keita'nın ismi kaç kere zikredildi , Allah bilir . Arda kalabalığın içinde yalnızları oynadı .Elano'nun yanına gelip iki top yapalım diyen yok . Jo garibim sırtını kaleye dönmüş çırpınıp duruyor . Hakem eski hentbol hakemlerinden ! Eskişehir'in taraftar bomba ! Gel de sen böyle bir maçta galibiyet bekle . G.Saray'ın futbol adına maçtan sonra yaptığı en büyük iyilik , ligin heyecanını arttırması milleti şevke getirmesi . Bu arada pazartesi maç izlemek kadar itici bir olay yok . Maça biz bile konsantre olamıyoruz ...

7 Mart 2010 Pazar

Leverkusen nihayet yenildi !

Avrupa'nın kalburüstü liglerinde bugün itibariyle maç kaybetmeyen takım kalmadı . Nürnberg deplasmanında 3-2 mağlup olan Bayer Leverkusen en son geçen sezon 23.05.2009 tarihinde oynadıkları son lig maçında Energie Cottbus'a 3-0 mağlup olmuştu. O zamandan beri mağlubiyet yüzü görmeyen Leverkusen, Münih'in tek puanla kapattığı haftada Schalke'nin de altında 3.sıraya yerleşti. Ne kadar uğraşırsanız uğraşın Almanya'da Bayern hegemonyasını kırmak zor ötesi bir olay . Farklı şampiyonlar çıksa da , su akar yatağını bulur misali Bayern Münih emaneti en kötü ihtimalle 1-2 senede geri almasını biliyor. Her şeye rağmen Almanya Ligi izlenmeye değer ...

Don !

Marnick Vermijl

18 yaşındaki bu delikanlının soyadı nasıl telaffuz edilir bilemeyeceğim ama önümüzdeki yıllarda onun ismiyle haşır neşir olacağız gibi . Vermijl Belçikalı ve Manchester United scoutları onu tam 11 kez izlemiş , Alex Ferguson ve alt yapı sorumlusu eski tüfek Ole Gunnar Solkjaer de okeyi vermiş ve United onu 300.000 Euro karşılığında 3 seneliğine renklerine bağlamış . Kulübü Standart Liege'nin bu işten haberi bile olmamış . Vermijl'in her türlü takım etkin etkinliği ve antremana katılması yasaklanmış . Vermijl defansta her iki ayağını da süper kullanan bir yetenekmiş. Bu genç iş yaparsa Standart Liege işte o zaman katmerli bir şekilde kahrolur...

6 Mart 2010 Cumartesi

Vah Yılmaz Hocam Vah !

G.Saray maçında Nonda 89 ve 90'da gollerini atar maç 1-3 biter ve 1 puan kaçar . Eskişehir maçında 89'da Burak atar bu sefer 3 puan kaçar ve maç 1-1 biter . Ankaragücü deplasmanında Meye 90'da golünü atar maç yine berabere 2-2 biter . Diyarbakır deplasmanında yine 90'da Şener fileleri havalandırır maç 2-2 biter . Antalya maçı tam bir dramdır. 2-0 giden maçta 87'de Veysel, 89 da Necati gollerini atar ve maç yine 2-2 berabere biter . Bugün de Kayseri maçında 90'da Abdullah golünü yazdı ve maç 2-2 sonlandı. Maç sonunda sinirleri alt üst olmuş Yılmaz Hoca hüngür hüngür ağladı. Son dakika golleriyle kaçan 11 puan ! 28 +11=39 . Ligimizde düşme barajı ortalama 40 puan diye düşünürsek , Kasımpaşa'nın bu puanları ilerde nasıl arayacağına siz karar verin. Bahtsızlık mı , konsantrasyon eksikliğimi yoksa beceriksizlik mi ? Ben işin içinden çıkamadım . Yılmaz Hoca ağlamasın da kimler ağlasın ...

Paul Scholes ve Diyarbakır

1994 yılında Ipswich filelerini iki kez havalandırdığında 20 yaşında bir delikanlıydı . Bu goller onun EPL'deki ilk golleriydi . O zamanlardan bu yana 16 sene geçti ve Paul Scholes Premier League'de oynadığı 436. maçta 100.golünü Wolverhampton filelerine gönderdi ve takımını çoğu zaman yaptığı gibi kurtaran adam oldu. Her daim bu adama sempati duyduğumu belirtmişimdir. Başlığa bakıpta bunun Diyarbakır ile ne alakası var diyeceksiniz. Alakası da olsun istemiyorum zaten. Bizim işimiz futbol üzerine bir şeyler karalamak, futbolun hoş taraflarından bahsetmek .Futbolun F'sinin olmadığı bir maçtan ve getirilerinden sabaha kadar bahsetsek ne kazanacağız ki . Allah bu güzel memlekete sabır selamet versin , derim başka bir şey demem, yemişim marka değerini ....

Su

1913 yılı Maine Road Stadyumu . Güvenlik susamış seyircilere su dağıtıyor . Şapkasız adam yok galiba ...!

5 Mart 2010 Cuma

La Bombonera - Çikolota Kutusu !

Dünyanın en ilginç tribünlerinden birisi de Boca Juniors'un mabedi La Bombonera'da . Stadı ilginç kılan üç tribünün bildiğimiz klasik yapıdayken maraton tabir ettiğimiz tribünlerden birisinin dümdüz olması. Yani en üstte oturan vatandaş ile alttaki arasında sahaya uzaklık minimuma düşürülmüş . Şeklinden dolayı stada La Bombonera denmiş ; yani Çikolota Kutusu. Stadın bu hali akustiğin artmasına katkıda bulunuyormuş. Atılan gollerde seyircilerin resmen stadı titrettiğini herkes hissediyormuş. Bu tribünden en üstte maç seyretmek keyifli olurdu muhtemelen , sanki tüm saha avuçlarındaymış gibi ...